Geçen ay, İsrail-Filistin hattında yaşanan çok önemli bir gelişme, Türkiye’de pek gündem yapılmadı; ancak bu gelişmeyi, bölgede onlarca yıl süren gerginlikte bir dönüm noktası olarak tanımlıyorum. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun (UNGA) aldığı ve tarihi denilebilecek kararda, İsrail’in Batı Şeria topraklarındaki eylemlerine ilişkin Uluslararası Adalet Divanı’ndan (UAD/ICJ) “danışma görüşü” (advisory opinion) istenmesi, özellikle son 11 yıldır Ramallah’taki El Fetih Yönetiminin İsrail’e karşı yürüttüğü “sessiz hukuk mücadelesi”nin hangi aşamaya geldiğini göstermesi açısından dikkate değerdir. Hatırlanırsa; yine Genel Kurul 2012’de, Filistin’e BM’ye “üye olmayan gözlemci devlet” statüsü vermişti. Söz konusu karar, 9 aleyhte ve 41 çekimser oya karşılık 138 ülke tarafından kabul edilmişti. Oylamanın bu şekilde sonuçlanması, İsrail’in son yıllarda BM’de ne kadar yalnız olduğu ve Filistin tarafınca tecrit edilmek tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını göstermişti. 2022’nin son gününde, BM Genel Kurulu’nun UAD’den konuya ilişkin danışma görüşü talebi, son yıllarda Filistin-İsrail arasındaki “hukuk savaşları”nın bir diğer göstergesidir ve önemsenmelidir. Peki, Genel Kurul’un danışma görüşüne başvurma kararını, bir önceki gelişme ve kararlardan ayıran nitelikler nelerdir? Öncelikle onu cevaplayalım…
Artık, ‘güç gösterisi’ değil, ‘hukukun gücü’ önemli
Özel İçerik
Bu içerik sadece gazeteye abone olan okuyucular içindir.Yazının devamını okumak için gazetemize abone olmak ister misiniz?