Türkiye 6 Şubat günü Maraş merkezli depremlerle sarsıldı. Resmi rakamlara göre can kaybı sayısı 45 bini aştı… Ne var ki bölgeden gelen haberler yitirdiklerimizin resmi rakamın çok çok üstünde olduğunu gösteriyor. Öyle ki bölgede görevli bir vali, “kayıpların söylenilenin, yazılanın 3-4 katı olduğunu” söylüyor…
Cumhurbaşkanı Erdoğan depremzedelerden “helallik” isterken; muhalefet iktidara, AFAD’a, Kızılay’a yüklendi, Saray’ı ve hükümetini “istifaya” davet etti. Günler, haftalar geçti tek bir yetkili istifa etmedi. Bir aydır depremin yıkıp geçtiği 11 ilden “çadır, ilaç, gıda” gibi insani ihtiyaçlar için çığlıklar yükselirken yaşanan ağır tablo halkın büyük yalnızlığını, çaresizliğini ortaya koydu. Le Monde diplomatique Türkçe ekibi olarak “Deprem Özel Eki”yle ülkemizin büyük acısına ortak olduk, deprem gerçeğini sayfalarımıza taşıdık.
Akın Bodur… “İskenderun’un Sesi” olan değerli meslektaşımız. Cumhuriyet’te uzun yıllar birlikte çalıştık. Türkiye’de yerel medyanın önemli isimlerinden biri olan Bodur, depreme memleketi Hatay İskenderun’da yakalandı. Annesini kaybetti, sol elini enkaz altında bıraktı… İstanbul’daki hastane odasında mesleğine duyduğu aşkla, Le Monde diplomatique Türkçe için duygularını kaleme aldı…
Orhan Aydın… Usta tiyatrocu, Hatay’da kızı Eylem Şafak’ı kaybetti. Meslektaşımız Hilal Köse çok büyük bir acıyla baş etmeye çalışan Aydın’a, “Bundan sonra ne olacak?” diye sordu. Aydın’ın, “Cumhuriyet, kimsesizlerin kimsesi olmaktan çıkmış, bu acı verici, şimdi görüyoruz” cümlesi sarsıcıydı…
Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan… Türkiye’yi yıllarca uyardı. Maraş depremleri öncesi yetkililerin dikkatini bölgeye çekmek için bilimsel açıklamalarını herkesin anlayacağı şekilde yaptı. Depremin ardından, – konuştuğu için – gözaltına bile alındı! Bırakıldıktan sonra yine bölgeye gitti. Ercan, ülkeyi uyarmaya devam ediyor…
Dr. Tayfun Kahraman… Silivri’de Gezi tutsağı… Kent yönetiminin en önemli isimlerinden biri… Kahraman gazetemiz için kaleme aldığı “Silivri’den Kahramanmaraş’a, oradan İstanbul’a bakınca” başlıklı yazısında cezaevinden soruyor: “Sistematik rant düzeninin yarattığı sorun nasıl çözülecek?”
Mehmet Kızmaz… Türk basının gelecek vadeden genç muhabirlerinden. Depremin 3. günü bölgeye gitti. 9 gün boyunca Elbistan, Maraş, Pazarcık ile Adıyaman’da karşılaştığı manzaraları gazeteci kimliğiyle not ederken elinden geldiğince yardım faaliyetlerine de katıldı. Kızmaz, tanıklıklarını yazdı…
Doç. Dr. Savaş Karabulut… Gebze Teknik Üniversitesi’nde öğretim üyesi… 9 kişilik bilim heyetiyle deprem bölgesine gitti. Kırılan fay hattında, yıkılan veya hasar alan yapılarda, zeminde incelemeler yaptılar. Karabulut, gazetemiz için, Gaziantep özelinde ortaya koydukları tespitleri kaleme aldı…
Umur Talu… Meslek büyüğümüz Talu’nun iki yazısı aynı sayfada. Yazılardan birini 1999 Büyük Marmara Depremi’nin; diğerini ise 6 Şubat depremlerinin ardından kaleme aldı. Talu, 24 yıl önce, “Altımız çürük ve üzerinde yaşamak zorundayız ama… ‘Tepemizdeki çürükler’le yaşamak, onlara katlanmak zorunda değiliz. İniverin halkın sırtından” diye yazmış… Tepemizdeki çürükler ne ülkeden gitmiş, ne de halkın sırtından inmişler!..
Nazım Serin… Uzman psikolog. Yazısının girişinde, “Son zamanlarda karşılaştığım pek çok kişi: Hocam, bu işin üstesinden nasıl geleceğiz? diye soruyor’ diyor. Evet… Hepimiz karalar bağlamış bir şekilde ülkenin, insanların bu travmayı nasıl atlatacağını düşünüyoruz. Serin, bu önemli konuyu bizler için irdeliyor…
Dr. Remzi Çetin… Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi’nde öğretim üyesi, Le Monde diplomatique Türkçe yazarı… Uzmanlık alanı uluslararası ilişkiler olan Çetin, bu ay ki yazısında “afet diplomasisi”ni kaleme aldı…
Özgen Kılıçarslan Danyal… Hayal Yayınları’nın kurucusu, gazetemizin de Yayın Kurulu Başkanı… Depremin vurduğu memleketi Osmaniye’den izlenimlerini yazdı. Sevgili Özgen’in, yazısını bitirirken, “Bazı yaralar geçmez. Şimdi ben yaramıza tuz serpen, bu düzeni reddediyorum” isyanına katılmamak mümkün değil…
Pierre Micheletti… Gazeteci… Le Monde diplomatique‘de yer alan “insani yardım’ konulu makalenin çevirisi de sayfalarımızda. Çarpıcı makale okura farklı bir bakış açısı sunuyor.
O fotoğraf ne söylüyor?
Kurtarma ekipleri, yıkılmış bir binanın ayakta kalan duvarına notlar yazıyorlar, başka ekiplerin zaman kaybetmesini önlemek için, binada canlı olmadığını söylüyorlar. Kapak fotoğrafımız, o notlardan birine ait ama depremzedelerin isyanını da çarpıcı bir biçimde ortaya koyuyor: “Hükümet burada yok, devletin büyüklüğünü, sıcaklığını göremedik. Kurtarma ekipleri yetersizdi, çadır yoktu…” Ülkenin ve bölgenin son bir ayını “Kimse yok” yazısı kadar özetleyen başka bir kare var mı?
“Akıl ve bilimden” yana olan bir ülke dileğiyle…