ÇETİN YİĞENOĞLU
Seçime doğru birkaç dönemeci daha geçtik. Geldik zurnanın zırt dediği yere…
Bu ara ortalık gicimikliden geçilmez oldu. Birer birer çıktıkları sahnede oyunlarını döktürmeye başladılar.
Halk, bu ramazanı da yarı aç, yarı tok “eda etti”.
Üç ayların sonuncusu Ramazan. İlki Recep, Arapça “gösterişli” demek; örtük anlamı “saraya layık” olmalı… Adını duymaktan gına geldi, “ah! İrecep” demekten dillerinde tüy bitti insanların. Bir de ne görsünler, o da çıplakmış meğer… Canlı yayında geçirdiği krizle seçimde işinin iyi gitmediğini anlatıverdi. Ahali bu kez, yeni bir “mağdur-mazlum rolü mü kesiyor acaba?” diye düşünse de hayır, sorun ciddi! Dileğimiz şu seçime canlı-kanlı girmesi…
Muharrem, bu seçimde de ütülüyor halkın kafasını. Ne ki, onun da tadı kaçmış. “Beni kim itti pirenha havuzuna bakışlarında”, sinirli… Hicri-kameri takvimin ilk ayından alınma Muharrem’in adı; Arapça “haram” anlamına geliyor. Halk “Meharem” diyor ona. Arapçadaki “me” önekinin ne olumsuzluk etkisini biliyor ne de söylemin “harem”i, “haram”ı çağrıştırdığını…
Malum medyaya bakılırsa muhalefette “favori aday” Meharem… Malum medyanın anamuhalefet lideriyle Mehareme eşit, bazen daha çok söz hakkı tanıması başka nasıl açıklanır?
Malum araştırma şirketleri ise kantarın topuzunu iyice kaçırdı, Meharem’in oy oranını yüzde 8’e yakın çıkardı. Bu, 5 milyon oy demek… Tuhaf olan buna muhalefetin de inanmış görünmesi.
Oysa Meharemin partisinin üye sayısı 25 bin. Sinan’ı destekleyen “ittifakı”n 10 bin dolayında. Her ikisi de “konu mankeni” ama bir haftada 100’er bin imza topladı maşallah… Meharem’in partisine 22 ayda ancak 25 bin üye kaydedebildiği görmezden geliniyor ne yazık ki.
Şimdi merak konusu; Meharem’in seçimde aday olması için imza atan 100 bin seçmenden ne kadarının oyunu alıp alamayacağı yönünde… Acaba, 25 binlik parti üye sayısının üstüne çıkacak oranda oy alır mı, alamaz mı? Bahisler bunun üzerine yapılıyor…
Kuşkusuz, ak yüz kara yüz geçitte belli olacak. Şunun şurasında kaç gün kaldı seçime.
Bu ara milletvekili aday adaylarının kördüğüşünde “gicimik” pandemiye dönüştü. Milletvekili aday listelerinin ballı sıralarını yine gicimikliler kaptı. Bu ön seçimde de gördük, gicimiklilerin seçilecek bir yer kapmak için neler yaptığını.
Siyaset dünyamıza bir yörük kadını kazandırdı gicimik kavramını. Halk dilinde “uyuz” anlamına geliyor. Yörük kadınının yaptığı eğretilemeyle yeni içerik kazanan gicimik, onulmaz bir hastalık; umarı, sağaltımı yok. Gicimik olanı teneşir paklar ancak.
Türlü “varyantı” var gicimikin… Bütün tanımları “Makyavelizm” parantezi içinde yapılır. İktidarda kalmak için her yol geçerlidir onlar için.
En yaygın varyantı “döneklik”tir gicimikin. Dünyanın her yerinde görülür. Fransız Fouche ile Rus Kautski dünyanın en büyük dönekleri olarak tanınır.
Stefan Zveik döneklerin bir pirî olduğunda kararlıdır: “En kusursuz aşağılık dönek Joseph Fouche”.
Bizde de ünlü dönekler var. Bunların başında 1927’nin TKP hainleri Vedat Nedim Tör ile Şevket Süreyya Aydemir gelir.
Günümüzde Meharem aldı numarayı… Mitingte gördük dansını, iyi kıvırıyor adam.
Yakın zamanlarda politika dışından da dönekler çıktı ortaya. Cevizgillerden bir TV’ciyle bazı davavekilleri başkanının rüzgârgülü oldukları anlaşıldı. Mahkemeyi kendine mülk edinen “kadı”nın elini öpen Cevizgillerden müderris, bazı dava vekillerinin başkanı da monşer oldu.
Döneklere Çukurova halk dilinde “topuksuz” denir.
Gicimikin döneklik varyantının semptomları çoktur; üstelik belirgindir. Bir kez, verdikleri hiçbir sözün arkasında durmazlar. Birbirlerine ağır hakaretler ederken birdenbire yağlı ballı, kuzu sarması olabilirler. Oysa gicimiki siyasi literatüre kazandıran yörük kadınının dünyasında hayvanlar yularıyla, insanlar sözüyle bağlanır. Ne ki, gicimiklileri sözüne bağlayacak bir aygıt/nesne icat edilemedi daha.
Özcesi gicimik, öz çıkarı için koltuk sahibi olma, iktidarda kalma hastalığıdır. Psikopat davranışı başattır. Bir şeyi (iktidarı) alması için öldürmesi gerekiyorsa öldürür.
İktidarı ele geçirdiğinde kul hakkı yer, devleti soyar, kazancı varsa ülkeyi satar.
Onlar yüzünden başta politikacılara, mühür sahibi bürokratlara, teknokratlara, “işini bilen memurlara” güvenini yitirdi halk.
Gicimiklilerin yapıp ettikleriyle tutarlı, onurlu duruş, omurgalı siyasi kimlik kavramları da epritildi. Günübirlik yaşayan insanların oluşturduğu toplumda kamu çıkarı açısından çok önemli konular anlık yargılarla verilecek kararlara mahkûm edildi. Toplumsal gelenekler, değerler tarihin çöplüğüne atıldı.
Tarih çok unutkan ne yazık ki… halk ise inadına umutkan… Fouche gibi olanları unutmasa kimbilir neler olurdu bu ülkede?
İşte, bu gerçekliğin bilincindeki o yörük kadını, siyasi tarihimize dipnot düşecek bir iş yaptı.
Belediye başkanlığı seçimini kazanan oğluna bir minder dikti.
Bu özel minderi oğluna mazbatayı alınca elini öpmeye geldiğinde verdi:
“Ne bu ana?”
“Gicimik minderi oğul.”
“Niçin?”
“Senin için. Köstü topraklarıyla arıtıp kaynak sularıyla yuduğum gübreliğin gicimik olmasın diye diktim.”
“ 🙂 ”
“O koltuk gicimik yapar seçilenleri oğlum. Gübreliğin bir kez bile değmesin o koltuğa! Hep bu gicimik minderine otur! Adın gicimikliye çıkmasın, bir daha temizleyemezsin!”