AYKUT KÜÇÜKKAYA
Türkiye’de kötü bir hastalık gelişti, uzun yıllardır hayatımızdaki her şey ölüm-kalım mücadelesine dönüştü. Bu ruh halinin oluşmasının birinci nedeni 21 yıldır ülkeyi yöneten Erdoğan’ın, Saray’ın uyguladığı “kutuplaştırma politikasıydı.”
Halk 14 Mayıs’ta sandığa yine bu duygularla gitti. 14 Mayıs gecesi sonuçlar açıklandığında ülkenin bir kez daha ikiye ayrıldığını gördük. İkinci tura kalan bir seçim sonucuna karşın herkesin kazananı, herkesin kaybedeni farklıydı…
Ortaya çıkan tabloya göre 14 Mayıs’ın kazananı “yükselen milliyetçiliktir.” Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP’nin aldığı oy yüzdesi (yüzde 10.7) neredeyse tüm anket şirketlerini yanılttı. Güvenilir yetkili bir kaynaktan edindiğim kulis bilgisine göre bu oy artışının altında, Erdoğan’ın 14 Mayıs’tan yaklaşık bir ay önce MHP lideri Bahçeli’ye verdiği bir söz yatıyor. Erdoğan emir veriyor, “AKP’nin il, ilçe teşkilatlarında yapılan görevlendirmelerle AKP’den MHP’ye bilinçli bir oy akışı” oluyor. Hatta bu yönde, MHP’ye oy atması istenilen partililere teşekkür olarak cep harçlığı veriliyor. Kimine 500 TL; kimine bin TL. MHP’nin oy oranındaki artışın yüzde 1-2’lik bölümü bu destekten kaynaklanıyor. Cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan’ın yüzde 5.2’lik bir oy oranına ulaşması ikinci tura kalan seçimlerde partilerin yeni bir strateji belirlemesine yol açıyor. Altılı Masa ikinci tur için “milliyetçi dilin artırılıp artırılmamasını” tartışıyor.
***
Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kaldığı bir ortamda başarı değil hata vardır. Millet İttifakı’nda kritik hata Kılıçdaroğlu’nun adaylığına muhalefet kanadında direnç olmasıydı. Türk basını aylarca sadece bu konuyu konuştu, sosyal medyanın en önemli tartışma konusu bu oldu. Altılı Masa, İyi Parti lideri Meral Akşener’in adaya olan itirazıyla neredeyse dağılıyordu. Millet İttifakı’nın en başta yapması gereken Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığını netleştirmekti. Hatta Erdoğan’ın adaylığından önce!.. Bu tam bir meydan okuma olabilirdi.
Millet İttifakı’nın milletvekili listeleri ilgi çekmedi, Altılı Masa’nın -milletvekili-bakan-cumhurbaşkanı yardımcılıkları vb.- “pazarlıklar masası” gibi yansıtılması muhafazakar seçmende, sokakta güvensizlik yarattı. Bu güvensizlik oy akışını etkiledi, AKP’den kopmak isteyen seçmeni yeniden ya partisine döndürdü ya da MHP’ye yöneltti. Bir de diğer aday Sinan Oğan’a…
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bütün devlet imkanlarıyla açık bir şekilde dezenformasyon yaptı, halkı kandırdı. Bakanlarını sahaya sürdü, 21 yıldır muhalefetteymiş gibi, ülke ekonomisini bu hale başkaları getirmiş gibi seçim vaatlerinde bulundu. Muhalefet lideri gibi propaganda yaptı. Ne var ki ilk turda kazanamadı, partisinin oy oranı kurulduğu ilk yıllara döndü.
***
Evet… 14 Mayıs’tan sonra ortada ne bir kazanan var ne de kaybeden!.. Sadece Cumhur İttifakı adayı Erdoğan’ın 28 Mayıs’taki ikinci tura Millet İttifakı adayı Kılıçdaroğlu’ndan daha avantajlı bir şekilde girdiği gerçeği karşımızda. Şimdi iki ittifak yeniden masalara oturdu, rakamları topluyor, çarpıyor, bölüyor… Yüzde 50+1’e ulaşmak istiyor. İlk tur öncesi Mayıs ayının başlarında bu köşede yazımı şöyle noktalamışım:
“Atatürk’ün ve silah arkadaşlarının büyük mücadelelerle kurduğu Türkiye Cumhuriyeti 29 Ekim 2023’te 100. yaşını kutlayacak. Bir asra beş buçuk ay kala yapılacak seçimler ikinci asrın başlangıcında ülkenin yol haritasını da belirleyecek. Türkiye Cumhuriyeti, 100. yaşına “laiklikten bir milim taviz vermeyen, insan haklarına saygılı, kadınların mücadelesini destekleyen, çocuklarını özgür bireyler olarak geleceğe taşıyan, sosyal adaletten beslenen demokratik bir hukuk devleti” olma umuduyla girmeli.”
Bu umutla laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti için, “19 MAYIS RUHUYLA” 28 Mayıs’ta bir kez daha sandığa!..