DR. TANER DOĞAN
“Dilin ne kadarsa, dünyan da o kadardır” diyerek Türkçe’nin varlığını kendisine dert edinerek yaşamış, kullandığı dil ile bir düşünce dünyası yaratmıştı Teoman Duralı. Dil, bireysel olarak bir dünya yaratımına aracı olduğu gibi, ülkeyi yönetenlerin dili kullanma biçimleri toplumsal bir dünya inşa edilmesine vesile olur. 2023 yılı seçimleri yaklaşırken, son 21 yılda Türkiye’de iktidar tarafından yaratılan dilin seçimlerin kaderini belirlediğine tanık oluyoruz. Zira iktidarın kullandığı dil ve yarattığı dünyanın gün geçtikçe daralan ufku gençleri huzursuz ediyor. İşte bu nedenle hoşgörüyle yaşamak için yeni bir dile ve perspektife ihtiyaç var. Siyasetin öfke dilinin korku iklimi inşa ettiği bir dönemde, Altılı Masa’nın en büyük fırsatı, bireysel özgürlüğü ve toplumsal huzuru temin eden yeni bir dil ile seçmenle iletişim kurabilmesi.
Popülizmin beslenmesi için duygusallığı tetikleyen bazı ögelere ihtiyaç duyulur. Din, milliyetçilik, statüko veya diğer tabirle jakoben karşıtlığı ve dolayısıyla yüzde 99’u temsil ettiğini iddia etmek bunların başında gelmektedir. Statüko karşıtlığına dayanan siyasi söylemin ezilen ve hor görülen kitlelere hitap etmemesi mümkün değil. Dindar ve muhafazakâr topluluklar, bilhassa 28 Şubat sürecinden sonra özgürlük alanlarının kısıtlandığı fikrinden hareketle, kendi duygu ve dünyalarını temsil ettiğini iddia eden bir iktidarı desteklemekten başka çareleri olmadığını düşündüler. AKP’nin 22 yıl önceki kuruluşunda kullandığı dil de bunu cazip kılıyordu. Ne Milli Görüş hareketi gibi toplumun genelini kucaklamaktan uzak ne de Cumhuriyet tarihi boyunca siyasette hâkim olan muhafazakârları görmezden gelen bir dildi bu. İkisini de harmanlayan ve dolayısıyla birçok kesimden oy almayı sağlayan bir üslubu tercih etmişti o zamanın genç siyasetçileri.
Özel İçerik
Bu içerik sadece gazeteye abone olan okuyucular içindir.Yazının devamını okumak için gazetemize abone olmak ister misiniz?