CEMRAN ÖDER
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi kişiliğin özgür gelişmesi için kültürel hakların gerçekleştirilmesi hakkını tanır. Modern anayasalar ve demokratik modern devlet sistemleri de kültüre erişimi temel insan haklarından biri olarak kabul eder. Tıpkı yaşam hakkı, barınma hakkı, sağlık hakkı, eğitim hakkı gibi kültüre erişim herkes için biricik temel haklardan biridir. Sosyal devlet sistemlerinin ayırt edici özelliği kültürel etkinlikleri gündelik yaşamın bir parçası haline getirme imkanlarını sunmasıdır. Ülkemiz gerçekliğinde ise kültürü üretmek de kültüre erişmek de oldukça meşakkatli. Uzun bir yazı dizisi olabilecek önemde bir konu olmasına rağmen bu yazının sınırlarında sadece bir örnekle üzerinden gideceğim.
Geçen günlerde bir haber düştü. Müjdat Gezen’in sahibi olduğu tiyatro binası (Bahariye) satılığa çıktı. Kurucu ve sahibi Müjdat Gezen bu kararı almasında ekonomik olarak bu şekilde sürdürme imkanının ortadan kalkmasına “dayanamaması”na bağlıyor. Kapalı gişe oynanmasına rağmen sorunun boş koltuklar değil işletme organizasyon ve operasyon giderlerinin karşılanamaması. Çünkü bu tür giderler bizim gibi ülkelerde ne yazık ki tamamen piyasanın egemenliğine terk edilmiş durumda. Kültürü destekleyecek, kurumların bu tip maliyetlerini karşılayacak bir sistem kurulmadığında pek çok kültür kurumu için bu durum beklenen son ne yazık ki. Ortalama 100-150 kişilik bir tiyatro sahnesi için aylık 50 bin TL gibi bir elektrik bedeli ve bunun yanı sıra diğer işletme maliyetleri tamamen tiyatroya bırakıldığında sadece gösterim bedeliyle bunun karşılanması olanaksız. Çok sınırlı sayıda çıkan özel tiyatrolara devlet destekleri ise oldukça tartışmalı ve şeffaf yürütülmeyen bir yapıda kalıyor. Özel kurumların ekonomik destek vermedikleri durumlarda ise özel kültür kurumlarının ömrü kısalıyor. Yerel yönetimlerin sınırlı destekleri yerine yapısal bir çözüm getirilmediği sürece benzer şekilde köklü kurumlar kapanmaya, kültürel dünyamız çoraklaşmaya devam edecek. Elbette bu durum kültürün diğer alanların için de geçerli. Piyasanın insafına bırakılan girdi maliyetlerinin döviz endeksli olduğu kitap yayıncılığı da bu zorluğu hisseden yapılardan birisi. Gittikçe artan maliyetler, daralan okurla buluşma imkanları karşısında kendi çeşitliliğini de kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya.
Oysa bu ay (Haziran 2023) içinde TÜİK yıllık kültür mekanları verilerini yayımladı. Buna göre – pandemi dönemine kıyasla – tiyatro artan sayıda seyirciye, sinema ise müthiş bir üretim sıçramasına sahip olmuş gibi görünüyor. Bu verilere göre, “sinema seyirci sayısı (2022’de) bir önceki yıla göre yüzde 187.9 artarak 35 milyon 754 bin 644 kişi” olmuş. Yine sinema verilerine bakıldığında “gösterilen yerli film sayısı yüzde 159.2 artarak 25 bin 869 olurken, gösterilen yabancı film sayısı yüzde 76,9 artarak 29 bin 187” olarak kayda geçmiş. Tiyatroda ise daha parlak bir tablo göze çarpıyor. Seyirci sayısı 2021/22 sezonunda yüzde 662.6 artarak 5 milyon 451 bin 627; tiyatro salonlarında oynanan eser sayısı geçen sezona göre yüzde 402.6 artarak 8 bin 368 olmuş. Ancak rakamların gerisine bakıldığı zaman soğuk gerçeklik karşılıyor bizi. Ödenemeyen kiralar, gittikçe artan maliyetler karşısında gerileyen üretim ve kapanmak zorunda kalan üreticiler. Dolayısıyla ortada her ne kadar kısmen dolan koltuklar olsa da daralan bir kültürel ortam söz konusu.