AYKUT KÜÇÜKKAYA
İlk önce 14 Mayıs’ta sandık başına gittik… Cumhur İttifakı parlamentoda çoğunluğu kazandı, Cumhurbaşkanlığı seçimleri ikinci tura kaldı. 28 Mayıs’ta bir kez daha sandık başındaydık… Recep Tayyip Erdoğan üçüncü kez Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturdu. Millet İttifakı yüzde 48’de kaldı…
Şimdi Türkiye’deki siyaset dünyası için yeni yol haritaları tartışılıyor. Cumhur İttifakı, Saray muhalifler üzerindeki baskıyı daha da artıracak mı? Millet İttifakı dağılacak mı? Kemal Kılıçdaroğlu, CHP Genel Başkanlığı’nı bırakacak mı? İmamoğlu şimdi ne yapacak? Ya da yerel seçimlere 9 ay kala tüm tartışmalar halının altına mı süpürülecek?
Biz bu tartışmaları seçim sonuçlarını bilemeyen anketçilere, Türkiye’nin sosyolojik yapısını irdeleyemeyen taraflı – tarafsız çok değerli siyaset bilimcilere, her konuyu yorumlamaktan çekinmeyen yandaş – muhalif – eleştirel gazetecilere bırakalım. Can alıcı konuya parmak basalım!.. 5 Haziran Dünya Çevre Günü kapsamında insanlığın, Türkiye’nin en büyük problemlerinden biri olan “çevre” konusunu masaya yatıralım…
***
Masamda TEMA Vakfı’nın “2023 Ekosiyaset Belgesi” var… Hem seçimi kazananın hem de kaybedenin okuması gereken bir siyaset belgesi!.. Sürdürülebilir yaşam ilkesiçerçevesinde doğal varlıkları, biyolojik çeşitliliği ve iklimi koruma amacıyla uygulanması önerilen çevre politikaları, madde madde Türkiye gerçekleri sıralanmış:
“- Türkiye’de tarım arazilerinin durumu incelendiğinde 1992 yılından günümüze 38 milyon dekar tarım arazisi (tüm tarım arazilerinin %16’sının) kaybolmuştur. – 1920’lerin başında ülkemizin yüzde 56’sını oluşturan mera arazileri bugün ülkemiz yüzölçümünün yüzde 19’una gerilemiştir.
– 2018 yılında Orman Kanunu’na Ek-16 maddesinin eklenmesiyle orman açma ve işgal suçlarında 2017 verilerine göre 2.5 kat artış olmuştur.
– Ormanlık alanda madencilik, ulaşım, enerji, turizm, haberleşme atık yönetimi gibi çok sayıda ormancılık dışı kullanım ve tesislerin yapımı için sadece 2012-2021 yılları arasında toplam alanı 383.036 hektar olan 51 bin 298 adet izin verilmiştir. İzin verilen alanların yıllık miktarı 1 yılda yanan ormanların ortalama alanlarının 4 katına ulaşmaktadır.
– Türkiye, üç bitki biyo-coğrafyasının kesiştiği ender bir ülke olarak yüksek endemizmin görüldüğü, biyolojik çeşitliliği yüksek bir ülkedir. Zengin tür çeşitliliğine ve korunan alanlarla ilgili son yıllardaki artışa rağmen, 2021 yılı istatistiklerine göre Türkiye’de karasal ve denizel koruma alanlarının oranı sırasıyla yüzde 8.7 ve yüzde 4’tür. Bu oran hem dünya (yüzde 16) hem de AB ortalamalarının (yüzde 25) altındadır. Ülkemiz sahip olduğu yüksek çeşitliliğe rağmen dünya ölçeğinde korunan alanlar sıralamasında 177 ülke arasında 133. sıradadır.
– Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın yayımladığı 1993-2021 yılları arasında verilen ÇED istatistiklerine göre, verilen 76 bin 940 karardan sadece 63 tanesi olumsuz yönde olmuştur. Gelinen nokta, ÇED süreçlerinin tamamlanması gereken bürokratik bir süreç olarak algılandığını ve amaç ile sonucun örtüşmediğini göstermektedir.”
TEMA Vakfı 1995 yılı genel seçimi öncesinde “Pembe Gözlükleri Çıkarmadan Hükümet Kurmayın!” kampanyası ile başlayan, ekosistemi siyasetin merkezine alma çalışmalarını 14-28 Mayıs seçimleri öncesinde de gündeme getirdi. Vakıf “bir kez daha ekosistemi bütüncül bir şekilde değerlendiren, ekosistemin haklarını gözeten ve sadece bugünün değil gelecek nesillerin haklarını da tanıyan politikalar üretmeleri için tüm siyasi partilere” önemli bir çağrı yaptı…
“Tüm canlılara hayat veren doğada yaşamın devamlılığı, ekosistemlerin korunmasına bağlıdır. Ekosistemlerin sürdürülebilirliğini sağlayan dinamik dengelerdeki herhangi bir bozulma, değişim ya da tahribat yaşamı doğrudan etkilemektedir. Mücadele ettiğimiz iklim krizi, insan eliyle yapılan müdahalenin ne denli büyük bir tehdit olduğunu göstermektedir. Sürekli büyüme iddiaları, sınırsızca teşvik edilen tüketim ve insanın doğa üzerindeki tahakkümü gezegen üzerindeki yaşamın daha kaç yıl devam edebileceğine dair endişelere yol açmaktadır. Bu noktada bilim insanlarının işaret ettiği de insanın doğanın sadece bir parçası olduğu gerçeğidir. İnsan bu gerçeği kabullenmeli ve bu gerçeğe uyumlu hareket etmelidir. Aksi takdirde gezegen üzerindeki yaşamın süresi ne yazık ki çok uzun olmayacaktır.”
***
Baharın bir türlü yaşanmadığı, yazın bir türlü gelmediği haziran ayının başındayız… Alarm zilleri çala çala sona yaklaştı… Siyasilere tavsiyemiz TEMA Vakfı’nın çağrısındaki gibi bilim insanlarının işaret ettiği gerçeği kabullenmeleri ve bu gerçeğe göre hareket etmeleri. Aksi takdirde ortada ne bir gezegen kalacak ne de 4-5 yılda bir seçim yapabilecekleri o gezegenin en güzel coğrafyası!..