CHARLOTTE RECOQILLON / Gazeteci
“Seni 10 bin dolar kefaletle serbest bırakıyorum…” Yargıç, Quentin Tarantino’nun kahramanıyla aynı adı taşıyan filminde (1997), ABD’ye kaçak para soktuğu için tutuklanan hostes Jackie Brown hakkındaki kararını bu sözlerle açıklar. Siyah cübbeli bir yargıcın tokmağını vururken bazen şaşırtıcı bir kefalet tutarını açıkladığı bu sahne, Amerika Birleşik Devletleri’nde çekilen polisiye film ve dizilerde sıkça görülür ve biz izleyenlerin hayal gücüne öyle nüfuz etmiştir ki ardında yaşananları sorgulamayız. Ancak Amerikan yargı sisteminin önemli bir aşaması olan kefalet sistemi, tıpkı diğer aşamalar gibi ciddi eşitsizlikler üretiyor ve bazıları için kazanç kaynağı oluşturuyor.
Prensibe göre, kefalet sistemi bir sanığın duruşmalara gelmesini garanti altına almalıdır. Yargıç, kaçma veya tekrar suç işleme riski olmadığına karar verdiği bir sanığı, koşulsuz veya suçun kategorisine göre değişen bir kefalet miktarı karşılığında serbest bırakabilir. İlgili yasa, eğer sanık tüm duruşmalara katılmışsa, dava sonunda suçlu bulunup bulunmamasına bakılmaksızın tüm kefalet ücretinin iade edilmesini öngörmektedir. Bununla birlikte iş uygulamaya gelince yargıçların geniş bir serbest hareket yetkisi vardır. Özellikle mağdurlara ödenecek tazminatlar ve yargılama masrafları için kefaletten kesintiler yapabilirler. Sonuç olarak birçok sanık, ödedikleri miktarın tamamını asla geri alamaz.
Özel İçerik
Bu içerik sadece gazeteye abone olan okuyucular içindir.Yazının devamını okumak için gazetemize abone olmak ister misiniz?