AYKUT KÜÇÜKKAYA
Tam 100 yıl öncesiydi… Milli Mücadele’nin, Kurtuluş Savaşı’nın, Anadolu’nun merkezinde hareketli günler, geceler ve saatler yaşanıyordu. Gazetecilik deyimiyle “Ankara toz dumandı!..”
13 Ekim 1923: TBMM’de kabul edilen yasa ile Ankara, devletin başkenti olacaktı. Devlet merkezinin İstanbul olacağı yolundaki çekişmelere son veren bu yasa ile cumhuriyetin ilanı için önemli bir adım atılıyordu.
23 Ekim 1923: 1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılmasıyla ülke, meclis hükümeti tarafından yönetiliyordu. Her bakan meclis tarafından seçildiğinden birbiriyle uyumsuz kişilerin bir araya geldiği bir hükümet kurulmakta; bu tablo bunalım ve krize yol açmaktaydı. Yeni Meclis seçildikten sonra kurulan İcra Vekilleri Heyeti’nin üyeleri sık sık bu şartlar altında çalışmanın güçlüklerinden yakınıyordu. Böylesi bir hükümetin zayıflığı, 23 Ekim’de net bir şekilde ortaya çıkacaktı. Aynı zamanda Dahiliye Vekili olan İcra Vekilleri Heyeti Başkanı Fethi Bey, Dahiliye Vekilliğini Ferit Tek Bey’e bırakmak istemiş ancak Meclis bunu kabul etmeyerek Erzincan Milletvekili Sabit Bey’i seçmişti. TBMM İkinci Başkanı Ali Fuat Bey de görevi bırakmak isteyip yerine Yusuf Kemal Bey’i aday göstermiş ancak Meclis kabul etmeyerek Rauf Bey’i getirmişti. Meclis 100 yıl önce büyük bir bunalım, kriz yaşıyordu…
25 Ekim 1923: Meclis’teki gelişmeler üzerine Meclis Başkanı Mustafa Kemal, akşam saatlerinde hükümeti Çankaya’da topladı. Toplantıda, Vekiller Heyeti’nin istifa etmesine ve istifa eden isimlerin yeni seçilecek Vekiller Heyeti’nde görev almamasına karar verildi. Hükümet bunalımı zirve noktaya ulaşmıştı. Ancak bu bunalım savaştan çıkmış bir ulusu cumhuriyet rejiminin ilanına götürecek bir sürecin başlangıcıydı…
27 Ekim 1923: Vekiller Heyeti’nin istifası TBMM’de okundu ve yeni bir vekiller heyeti kurma yolunda çalışmalar aynı gün başladı.
28 Ekim 1923: Çankaya Köşkü’ndeki akşam yemeğinde İsmet Paşa, Fethi Bey, Kazım Paşa, Kemalettin Sami Paşa, Halit Paşa, Rize Mebusu Fuat ve Afyon Mebusu Ruşen Eşref Bey’i misafir olarak ağırlayan Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı’nı yönetirken beynine kazıdığı o cümleyi, hükümet krizinden çıkma yolunu, misafirlerine tarihi sözlerle açıklayacaktı: “Yarın Cumhuriyet’i ilan edeceğiz!..” Yemekten sonra Mustafa Kemal Paşa ve İsmet İnönü Paşa birlikte kanun tasarısını hazırlayacaktı…
29 Ekim 1923: Anadolu Ajansı Arşivi’ndeki bültene göre, Meclis, “29 Ekim 1923 Pazartesi saat 18.00”de İsmet İnönü başkanlığında toplandı. Anayasa Komisyonu tarafından sunulan ve anayasa değişikliğini içeren teklif acilen görüşülmesi için gündeme kaydedildi. Görüşe sunulan tasarıda Anadolu coğrafyası için şu tarihi hüküm yer alacaktı:
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Ulusal işlerin fiili idarenin yönetim şekli halka dayanmaktadır. Türkiye Devleti bir cumhuriyettir.”
Konuşmalar yapılmış, oylamaya geçilmişti. Tasarı, 20.30’da oturuma katılan 158 üyenin tamamının oyuyla kabul edildi. Cumhuriyetin ilanı Anadolu’nun kalbinde “Yaşasın cumhuriyet” sesleri ve alkışlarla karşılanıyordu…
Cumhuriyetin ilanından ardından cumhurbaşkanlığı seçimine geçildi. Yapılan gizli oylamada 158 milletvekilinin tamamının oyunu alan Gazi Mustafa Kemal, TBMM tarafından Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı seçildi. Cumhurbaşkanı unvanıyla kürsüye çıkan Mustafa Kemal’in Meclis’e hitabı TBMM kayıtlarında şöyle yer alacaktı:
“Milletimiz kendisinde var olan vasıfları ve değeri, hükümetin yeni adıyla medeniyet dünyasına çok daha kolaylıkla gösterebilecektir. Türkiye Cumhuriyeti, dünya devletleri arasında tuttuğu yere layık olduğunu eserleriyle ispat edecektir. (…) Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır.”
Bir haftalık hükümet bunalımı Atatürk’e, cumhuriyeti ilan etmek için beklediği fırsatı vermişti. Artık yüzünü çağdaşlaşma ve demokrasiye çeviren bir ülke vardı!..
Kadınlarını ikinci sınıf yurttaşlıktan eşit yurttaşlığa taşıyan, laiklik ilkesiyle bilimsel eğitime kapı aralayan büyük bir çaba vardı.
Her türlü yozlaşmaya, dincileşmeye, kadın düşmanlığına karşı laik demokratik cumhuriyet 100 yaşında. Atatürk’ün cumhuriyetin ilanından 10 yıl sonra söylediği gibi, “en büyük bayram, kutlu olsun”. Cumhuriyetin 100. yılını büyük bir coşkuyla kutlamaktan hiç kimse bizleri alıkoyamaz. Ancak asla unutmayalım ki bilimsel eğitim olmadan, ülkenin çimentosu laiklik ilkesi bir milim bile taviz verilmeksizin yaşatılmadan cumhuriyet rejimini gelecek nesillere layıkıyla devredemeyiz. Ancak, daha iyi bir ülke ve Cumhuriyet umudumuzu da asla kaybedemeyiz:
“Sen çok yaşa laik demokratik cumhuriyet; nice yüzyıllara cumhuriyet…”