DR. REMZİ ÇETİN
Arap Orta Doğusu’nda uzun yıllar, sessizce ve neredeyse kendini birçok sorundan tecrit etmişçesine mevcudiyetini devam ettiren Umman Sultanlığı’nı (Sultanate of Oman) bölgemizde özellikle 2020 İbrahim Anlaşmaları akabinde yaşanan gelişmeler ışığında incelenmesi gereken önemli bir aktör olarak görüyorum. Umman; oturmuş bürokrasisi, devlet yapısı ve kurumları ile Arap ve Körfez Orta Doğusu’nun istikrar vahası olarak adlandırılan ülkesidir ve Muskat yönetimi bu durumu, İran’ın bölgeye yayılma siyasetine rağmen başarabilen yegâne örneklerdendir.
Üzerinde yaşayan insan topluluklarının geçmişi, en az 10 bin yıl öncesine dayanan bugünkü Umman toprakları, geçmişte İngiliz ve Portekiz İmparatorluklarının Hürmüz Boğazı ve çevresine hâkim olma istek ve politikalarına maruz kalsa da Arap Yarımadası’nda manda ve himayeye girmeyip topraklarında ‘sürekli bağımsız’ olan tek ülke olarak karşımıza çıkmaktadır. İslâm’ın İbadiye mezhebine mensup olan Ummanlılar, Nizvalı Câbir bin Zeyd’i ülkenin kurucu babası olarak görse de bugünkü modern Umman’ın inşasını gerçekleştirenin de Kabus bin Said olduğunda hemfikirdirler. Öyle ki Sultan Kabus 1970’de iktidara geldikten sonra, Muskat ve Umman olan ülkenin adını Umman Sultanlığı yaparak başkenti Muskat olarak belirledi ve Ummanlılar arasında ulusal bir bütünlük yarattı. Umman’ın nüfusu, ülkenin yüzölçümüne oranla düşük olup sadece 5 milyondur. Ülke ekonomisi ağırlıklı olarak petrole dayanmakta ve Umman, şu ana kadar kanıtlanmış petrol rezervlerinde dünyada 22. sırada yer almaktadır.
Umman’ı dünya sahnesine çıkaran isim: Kabus Bin Said
İktidara geldiği 1970’ten yaşamını yitirdiği 2020’ye dek ülkeyi reform siyaseti ile 50 yıl yöneten Sultan Kabus bin Said, Umman’ı her geçen dönem artan şekilde uluslararası ilişkilerde daha görünür hale getirdi. Sultanlığının ilk yıllarında ağırlıklı olarak, ülkenin iç sorunlarına eğildi ve devlet kurumlarının ıslahından eğitim ve sağlığa kadar hemen hemen her alanda revizyona gitti. Özellikle, Orta Doğu bölgesel alt sisteminin kronikleşmiş sorunlarından Umman’ı tecrit eden Sultan Kabus, ülkenin güvenliğine katkı sağlayacak siyasalar üretti. Dönemin hegemonik güçleri arasında denge oluşturup ülkenin jeopolitik konumuna göre cesaret isteyen tarafsızlık politikasını, dış politikada uzun yıllar uyguladı. Kabus’tan sonra günümüz Umman’ı hâlâ bu dış politik görüş üzerine yürümektedir. Dünya olaylarını sezme, bölgede uzlaşı ve barışı destekleyen bir yaklaşım sergileme ve son derece bilgili bir aktör olan Sultan Kabus’un 50 yıllık iktidarı, esasında, Umman Sultanlığı’nın devlet geleneği ve kurumlarının oturmasında temel faktör oldu. Peki, bu süreçte Umman’a uluslararası saygınlığını kazandıracak dış politika stratejisi nasıl oluşturuldu? Bir sonraki başlıklarda onları ayrıntılamak istiyorum.
Dış politikada ‘karşıt yaratmak’tan kaçınmak: Umman’ın ‘tarafsızlık’ politikası
Umman, hem Basra hem de kendi adını taşıyan Umman Körfezi arasında konumlandığı için uluslararası su yolları ile enerji taşımacılığında kilit rol üstlenen bir ülkedir. Sahip olduğu jeopolitiği Umman’ı, Arap Yarımadası’nın diğer ülkeleri gibi tek tip bir dış politika oluşturmayla sınırlı bırakmadığından Sultan Kabus özellikle, 1980’lerden itibaren tarafsız bir dış politika üretmeye özen gösterdi. Örneğin, 8 yıl süren ve her iki ülkenin de ekonomik açıdan yıkıma uğradığı Irak – İran Savaşı’nda tarafsız kalan Umman, İran’daki rejim değişikliğinin ardından Tahran’a karşı dengeli bir siyasa izlemesine rağmen, Körfez İş Birliği’nin (KİK) kurucu ülkeleri arasında da yer aldı ve 1980 – 90 arasındaki ve sonraki evrelerde, Irak – İran tehdidine karşı diğer Körfez ülkeleriyle kolektif hareket etmeyi de ihmal etmedi. Bir taraftan ABD-İngiltere, diğer taraftan da Rusya-Çin ve Hindistan’la da ilişkilerini aynı anda devam ettirip dış politikada ‘karşıt yaratmaktan’ imtina etti. İran’ın nükleer açıdan dizginlenmesi konusunda, Batı ile İran arasında arabuluculuğuna soyundu ki Muskat’ın Tahran’la uzun yıllara dayanan yakın politikaları, Umman’a bu manevra yetisini sağlayan bir diğer önemli unsurdur.
Aralık 1994’te, dönemin İsrail Başbakanı Yitzhak Rabin’in, Sultan Kabus’un daveti üzerine Muskat’a gerçekleştirdiği 12 saatlik ziyareti, Umman’ın tarafsızlık politikası ve bölgenin tüm aktörleriyle görüş(ebil)me yeteneğini de sergilemesi açısından değerliydi. İsrail başbakanı Rabin’in söz konusu ziyareti, İsrail’in ilk kez bir Körfez ülkesi tarafından kabulü ve İsrail – Filistin ihtilafı ile Oslo barış süreci için de önemliydi. Yakın dönemden bir diğer örnek ise Katar’a 2017’de başlayıp 3 yıl süren meşhur ambargoda da Sultan Kabus önderliğindeki aynı tarafsızlık politikaları sürdürüldü. Aslında, tüm bu mesafeli, dengeli ve tarafsızlık politikası, Umman’ın diplomaside ‘güvenli liman’ imajının devamı olarak görülebilir.
Umman’ın Diğer Arap Ülkelerinden Farkı
Aslında, Umman’ın son 53 yıldır gerçekleştirdiği tarafsız duruş, ne İsviçre’nin ‘daimi tarafsızlığı’ ne de Türkmenistan’ın Türkmenbaşı Saparmurat Niyazov tarafından şekillenen tarafsızlığına benziyor. Bu noktada, dışişlerine 41 yıl emek vermiş ve Umman’da 1998 – 2001 arası Büyükelçilik görevlerinde bulunmuş Sn. Murat Ersavcı ve eşi, hanımefendiler, Sn. Zeynep Ersavcı ile kaleme aldıkları kitaplarından Umman’a ilişkin şu pasajı değerli buluyorum: “Umman Sultanlığı, aklımızdaki tipik bir Arap ülkesi değil. Doğu Afrika’yla yaptıkları ticareti Hindistan’a, Çin’e kadar taşıyan bir ülke. Yüzyıllar boyunca denizaşırı kültürlerle aşina olmaları, onları çölde yaşayan Bedevilerden ayıran en belirgin özellikleri. (Ayrıca), öteki dinlere ve inançlara saygılı ve hoşgörülü olmaları. Misafirperver, nazik ve candan (olmaları)…” Büyükelçimiz Ersavcı, Ummanlıların ayrıca, Türklere ve ülkedeki Türk diplomatlara karşı son derece nazik ve anlayışlı olduğundan bahsedip Sultan Kabus’un halkıyla ilgilenen ve ülke sorunları için çalışan bir yönetici olduğundan da söz etmektedir.
Türk dış politikası, Umman’ın ‘ip cambazlığı’na da odaklanmalı
Naçizane son tespitlerim olarak, Türk Dışişleri ve dış politikasının Körfez’deki bu dostuna yönelik ekonomik – diplomatik – askeri ve istihbari alanlarda ilişkilerini daha da ileriye taşıması gerektiğine inanıyorum. Her iki ülkenin dış politika tecrübelerinde, birçok bilgi ve beceri aktarımını başarabileceğine inanmaktayım. Bu yazının başlığını ‘Körfez’in Esrarengiz Bekçisi’ olarak belirlememin nedeni ise Umman’ın Körfez’in tam karşısı ve Hürmüz Boğazı’nın diğer yakasındaki İran’a rağmen son derece temkinli ve bir o kadar da Tahran’ı kendinden uzaklaştırmayıp bölgesel – uluslararası sahnede ‘ip cambazlığı’na dayanan denge politikası izlemesindendir. Bunu, hemen yanındaki komşusu Yemen’deki iç savaşa karşın başarmasıdır. Türk dış politikasını yürütenlerin, son 53 yıldır süregelen bu ip cambazlığına daha da odaklanıp dikkate almaları gerektiğine inanıyorum.
YARARLANILAN KAYNAKLAR:
(1) Murat Ersavcı & Zeynep Ersavcı, İki Yarı Bir Bütün-Diplomasi ve Yaşam, Türkiye İş Bankası Kültür yay., 1. Basım, Aralık 2022., İstanbul, ss. 281-290.
(2) Philip Mansel, Sultans in Splendour-Monarchs of the Middle East (1869-1945), Parkway Publishing, Londra, 2000., ss. 126-145.
(3) Charles Zorgbibe, (Çev: Yıldırım Büktel), Körfez’in Tarihi ve Jeopolitiği, İletişim yay., 1. Basım, İstanbul, Nisan 1992., ss. 51-52.