HİLAL KÖSE
Cumhuriyet gazetesi yazarı, araştırmacı gazeteci Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993 Pazar günü, Ankara’daki evinin sokağına park ettiği aracına konulan bombayla katledildi. Eşi Güldal Mumcu’yla hasta ziyaretine gideceklerdi. Hazırlanıp çıkmak için acele ediyordu, hastane dönüşünde çalışacaktı, yazı yazacaktı. Evden çıktı, arabasının kapısını açtığında büyük bir patlama oldu, sonra üç patlama daha…
Mumcu’nun ölümü tüm Türkiye’de benzeri görülmemiş bir infial yarattı, cenaze törenine yüz binlerce kişi katıldı, Ankara’ya gidemeyenler televizyonlarının başında gözyaşı döktü, kahroldu… Toplumsal öfke doruğa çıktı ancak dava dosyası, önceki aydın cinayetlerinde olduğu gibi karanlıkta bırakıldı. Mumcu, tehditler aldığı bilindiği halde gerektiği gibi korunmadı. Patlamanın hemen ardından olay yerinin süpürülmesi, emniyetin failleri yakalamadaki isteksizliğinin en önemli kanıtlarından biriydi. Güldal Mumcu, 18 Şubat 1993’te verdiği ifadede şunları söylemişti: “Ellerinde süpürge ve faraş bulunan 4-5 kişi geldi, çevredeki parçaları naylon torba içine süpürdüler.” Mumcu ailesinin avukatlarından Halil Sevinç de bir demecinde şu ifadeleri kullanmıştı: “Hemen Uğur’un evine gittim. Titiz bir olay yeri incelemesi gerekiyordu. Orada Uğur ile aynı gazeteden bir gazeteci arkadaşla karşılaştık. Ben delillerin kaybolacağından endişelendiğim için ayrıntılı fotoğraf çekmelerini istedim. Ancak ne yazık ki 15-20 dakika içinde çalı süpürgesiyle ortalığı temizlediler ve olay yerinin ayrıntılı fotoğrafları çekilemedi.” (1)
Özel İçerik
Bu içerik sadece gazeteye abone olan okuyucular içindir.Yazının devamını okumak için gazetemize abone olmak ister misiniz?