PINAR TÜRENÇ
19 mayıs 1919, Türk istiklal ve kurtuluşunun en önemli günüdür.
Büyük Atatürk’ün bağımsızlık ve aydınlanma ateşini yaktığı 19 Mayıs’ı Türk gençlerine armağan etmesi hiç de tesadüf değildir. Atatürk’ün tek hedefi vardı:
Gençler.
Mondros Mütarekesi’yle Türk yurdunun parçalanarak işgal edilmesinden başlattığı, Kurtuluş Savaşı’yla devam ettiği, Cumhuriyetin kuruluşu ve devrimlerin yapılışını dile getirdiği büyük NUTUK’u, Cumhuriyet Halk Fırkası’nın 2. Büyük Kurultayı’nda, 6 günde, 36.5 saat süren maratonda okuyan ATATÜRK satırlarının sonunda, “Ey Türk geleceğinin evladı” demişti.
Tarihi yapan ve tarih yazan bu büyük adam, tarihin önünde uzun yıllar süren eylemlerinin de bir bakıma hesabını vermişti o günlerde.
Oysa 15 – 20 Ekim 1927 tarihinden hemen önce, kalp krizi de yaşamıştı. Yılların yorgunluğuna rağmen, büyük söylevini gün be gün yazmış, Türk tarihinin makus talihini nasıl yendiklerini ve dönüm noktalarını satırlarına birinci elden yazarak ulusuna mal etmişti. Tarihle hesaplaşmasını, tarihi söylevinde tüm çıplaklığı ile aktarırken edebi ve tarihi metniyle, milli ve asri devletin nasıl kurulduğunu ifade ediyordu. Şöyle diyordu:
“Bu neticeyi, Türk gençliğine kutsal bir armağan olarak emanet ediyorum.”
“Ey Türk gençliği, birinci vazifen Türk bağımsızlığını, Türk Cumhuriyetini, sonsuza kadar korumak ve savunmaktır. Varlığının ve geleceğinin biricik temeli budur. Bu temel senin en değerli hazinendir. Gelecekte dahi, seni bu hazineden mahrum bırakmak isteyecek iç ve dış düşmanların olacaktır.”
Kanla, canla büyük mücadeleyle, yılmadan kazanılan bu vatana, bağımsızlık ve Cumhuriyete göz koyacak düşmanların olabileceğini, zorla, hileyle kalelerin zapt edilmeye çalışılabileceğini hatırlattıktan sonra ise, şöyle devam etti:
“Bütün bu şartlardan daha acı ve daha korkunç olmak üzere, memleketin içinde, iktidara sahip olanlar doğru yoldan ayrılmış ve hatta hainlik içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, kişisel çıkarlarını, işgalcilerin siyasi emelleriyle birleştirebilirler. Ulus, yokluk ve yoksullukla bitkin ve çaresiz düşmüş olabilir.
Ey Türk geleceğinin evladı. İşte bu durum ve şartlar içinde dahi vazifen, Türk bağımsızlığı ve Cumhuriyeti kurtarmaktır. İhtiyaç duyduğun güç, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”
Geçmiş ve gelecekteki olayların, yaşanan acıların gelecekte de yaşanabileceğine dikkat çekerek bu kutsal emaneti gençlere emanet etti.
Olumsuz durumların çözümündeki tılsımlı anahtarı “Asil kan’” olarak değerlendiren Mustafa KEMAL, Türklüğün kültürel ve duygusal milliyetçiliğine dikkat çekiyordu. Asil kan ile özgüven duyulmasını istiyordu.
“Türkiye Cumhuriyeti’ni sarsılmaz temeller üzerinde her gün daha güçlendirmek ve bunun için de istibdat fikrini öldürmek” fikrini ortaya koyarak hedefini noktalıyordu.
Kurduğu “YENİ TÜRKİYE DEVLETİ’nde, Türkiye CUMHURİYETİ’nde” devrimleriyle taçlandırdığı aydınlık yolu Türk ulusuna gösteriyordu.
Aslında, Atatürk’ün bizzat yazıp kendi ağzından okuduğu ve YENİ TÜRK DEVLETİNİN, CUMHURİYETin kaynak yapıtı, kuşkusuz NUTUK’dur.
Her Türk gencine okutulması, öğretilmesi gereken başlıca gerçeğimizdir.
ATATÜRK’ün ölmez eserinden güç bulacak gençlerin, gelecekleri için NUTUK’un meşale olacağı, güven ve cesaretle yollarının aydınlanacağı kesin.
Ne var ki, ikinci yüzyılın başında, gençlik üzerinde yapılan tüm araştırmalarda, gençlerin gelecekten umutsuzluğu, yaşamdan memnuniyetsizliği ortaya çıkmakta. Bugün her dört gençten birinin ne okumaya, ne de çalışmaya ulaşamadığı sonucu ile yüzleşiyoruz.
Beceriye, bilgiye nasıl ulaşabileceklerini bilemeyen, iyi eğitime susamış, umut arayan 15 milyona yakın gencin geleceği için mutlaka bir şeylerin yapılması gerekmekte.
Dünyadaki 194 ülkenin 120 ‘sinin nüfusundan fazla orandaki Türk gencinin yurtdışına göç edip kurtuluş düşü kurduğunu, Atatürkümüz eğer duyabilseydi, kahrından bir daha yok olurdu kuşkusuz. Giderek geleceğe dair umudu azalan gençliğe, 19 Mayıs’ları armağan eden büyük kurtarıcımız, bugünleri bu koşullara getiren hepimize ne derdi acaba?
YENİ TÜRKİYE DEVLETİnin destanını kanlarıyla, canlarıyla yazıp bizlere emanet edenler, 19 MAYIS 2024’ün İKİNCİ YÜZYILINDA, affetsinler hepimizi…