DR. AYŞEGÜL OVALIOĞLU
105 yıl önce bugün; 19 Mayıs 1919… Bir milletin kendisine giydirilmek istenen sömürge gömleğini yırtmaya karar verdiği, kendini yönetenlerin hiç bir mücadeleye girmeden kabullendiği kaderi reddederek özgürlüğü için savaşma inancının oluştuğu o tarihi gün. Ve bu tarihi kendi doğum günü kabul eden, bu milletin gerçek kaderinin yazılmasını sağlayan vatansever büyük kahraman “Mustafa Kemal Atatürk”. İşte her şey böyle başladı. Akıllı ve yürekli bir lider, bir kıvılcımın nasıl yangına dönüşebileceğini gösterdi.
Özgürlük ateşi ile yanan bir ulusun vatanı ve geleceği için her şeyi göze alabileceğini ve durdurulamayacağını tüm dünya anlamıştı. O gün başlayan “Kurtuluş Savaşı” ile kaderini kendi yazan bir ulusun, kan ve gözyaşı ile kurduğu bir devlet oldu “Türkiye Cumhuriyeti”. Yüzünü modern dünyaya ve medeniyete dönen, evrensel değerleri ve demokrasiyi kendine ilke edinen bir ülke. Öyle ki; bu yeniden doğuş, kendi coğrafyasında birçok ulusun kalbine özgürlük ve demokrasi ateşi olarak düştü.
Okutulmayan kızlar, başbakan, bakan, belediye başkanı oldu
Atatürk’ün kurduğu bu yeni ve çağdaş cumhuriyet, kendi nesillerini yetiştirdi. Ülkesini seven, değerlerine inanan ve sahip çıkan, çağdaş, barışçıl, özgürlükçü, aklı ve vicdanı hür gençler. Evinden dışarı çıkamayan ve okutulmayan kızlardan; başbakan, bakan ve belediye başkanı olabilen kadınların ülkesine dönüştü. Cumhuriyetin bu kazanımları sayesinde, ben de akademisyen bir beyin cerrahı ve belediye başkanı olabildim bu ülkede.
Tüm bunlar bize gösterdi ki; sahip olduğumuz bu değerler büyük bir mücadelenin bize armağanı. Bu anlayış, hayatımın her döneminde benim temel motivasyon kaynağım oldu. Bu azim ve kararlılıkla erkek egemen bir tıp alanında mücadele ederek beyin cerrahı oldum. Dünyayı tanımak ve kendimi mesleki olarak geliştirmek için Harvard Üniversitesi’nde iki yıldan fazla çalıştım. Florida ve Zürih Üniversitelerinde de akademik çalışmalar yaptım. Aynı motivasyon ile beyin cerrahi hocası ve aynı anda ikiz annesi oldum. Anladım ki; hayat kadınlara çok adil davranmasa da mücadele azim ve kararlılığı karşısında da çok fazla direnememekte.
Genç doktorlar ‘biz gidiyoruz’ deyince ‘durun’ demek gerek
Ülkeme olan sevgim ve bağlılığım beni yurda dönmek zorunda bıraktı. Mesleğime olan sevgim ve insanlara hizmet etmenin verdiği mutlulukla 25 yıl boyunca İstanbul’da doktor olarak çalıştım. Bu süre içerisinde binlerce ameliyat gerçekleştirdim ve birçok beyin cerrahı yetiştirdim. Tüm hayatım boyunca karşıma çıkan sorulara cevap bulmuş, başarıya ulaşmıştım ama mesleğimde çeyrek asrı devirdiğim bir dönemde hayat hiç beklemediğim bir yerden, hiç beklemediğim bir soruyla karşıma çıktı. Öğrencilerim bir gün bana “Hocam biz gidiyoruz” dediler.
Adil olmayan çalışma şartları, ekonomik sorunlar, güvenlik endişesi genç doktorlarımı yıldırmıştı. Bildiğim tek bir şey vardı ki; uzun ve zorlu bir eğitimden geçen, bin bir emekle yetiştirdiğim, üzerine titrediğim genç doktorlarım avucumdan kayıp gidiyordu. Kendi ülkelerinde bir gelecek görmüyor, vazgeçiyorlardı. Oysa onlar bizim yarınlarımız, sağlığımızın teminatıydı. “Giderse gitsinler” değil, “Durun” demek lazımdı ama nasıl?
Gençlerimiz ülkelerinde bir gelecekleri olduğunu bilmeli
O zaman bir kez daha anladım; işinizi ne kadar iyi yaparsanız yapın, sizi siyasi kararlar yönetiyor ve o kararlarda söz sahibi olmadıkça sadece olup biteni izlemekle yetiniyordunuz. Ben de bu sebeple evimden, Bakırköy’den yola çıktım. İstedim ki; Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün eserini emanet ettiği gençlerimiz ülkelerinde bir gelecekleri olduğunu bilsinler, yarınlara güvenle baksınlar, dünyayı değiştirebileceklerine dair inançlarını kaybetmesinler. Bu anlayışla halkıma ve ülkeme hizmet etmek ve cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkmak amacıyla belediye başkanı olmaya karar verdim.
Gençlerimize, ülkemize ve geleceğimize sahip çıkmalıyız. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün, kurtuluş savaşının başladığı gün sayılan 19 Mayıs 1919’u gençlere armağan etmesinin sebebi; hiç kuşkusuz kurtuluşu gençlikte görmesiydi. Gençliğe hitabesinde söylediği “Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.” sözleri tesadüf değildi. Gençlerimizin gelecek kaygılarını, taleplerini dikkate almalıyız. Onlara çağdaş, huzurlu, güvenli, kaygısız yarınlar bırakmak zorundayız. Onlara özgürlüğü, barışı, cesareti hissettirmeliyiz.
Son söz olarak yine ulu önder Atatürk’ün ifadesi ile; “Gençler, yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.”
YAZAR: Bakırköy Belediye Başkanı