NAZIM ALPMAN
Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük mizah dergisi olan Gırgır’ın yaratıcısı Oğuz Aral’ı 26 Temmuz 2004’te kaybettik. Demek ki yirmi koca yıl geçmiş Oğuz Aral’sız!
Oğuz Aral deyince aklımıza birden fazla yetenek gelir ancak o “Gırgır’ın Babası” olduğuna göre buradan başlayalım. Gırgır dergisi, dergi olmadan önce Günaydın gazetesinin içinde Oğuz Aral imzalı çizgili bir köşe olarak 1970’in Ocak ayında okuyucu karşısına çıktı. Sonra Günaydın’ın kardeşi Gün gazetesinin eki olarak yayımlandı. En sonunda 1972 yılının Ağustos ayında Gırgır Dergisi logosuyla raflardaki yerini aldı. İlk sayı 40 bin tirajla yayına başladı. Düzenli artışla 1974’te 135 bine ulaştı. Artık her sayısı rekor kırıyordu. 1980’de 500 bin tirajla dünyanın en çok okunan üçüncü mizah dergisi hâline gelmişti.
Karikatür ve mizah âleminin “Oğuz Abisi” sadece dergi yönetmeni olmadı, bu alanda haklı bir şöhrete ulaşan pek çok karikatürcü ve mizah yazarı yetişmesini sağlayan tek kişilik akademi işlevi de gördü. İlk imzaları Gırgır’da çıkan o kadar çok sanatçı var ki tümünü buraya yazmaya kalksam sayfalar yetmeyebilir. Ama yine de bir demet sunmak gerekirse Gani Müjde, Engin Ergönültaş, İrfan Sayar, Hasan Kaçan, Necdet Şen, Latif Demirci, Behiç Pek, Metin Üstündağ, Nuri Kurtcebe, Ergün Gündüz, Atilla Atalay, Cihan Demirci, İlban Ertem, Galip Tekin, Mehmet Çağçağ, Gülay Batur, Ramize Erer, Sarkis Paçacı ve Tuncay Akgün’ü yazabilirim.
‘Çiçeği Burnunda Karikatürcüler’ ve tatlı sert bir öğretmen
Oğuz Aral 1975 yılının başında dergi sayfalarından birini “Çiçeği Burnunda Karikatürcüler” adıyla amatörlere ayırdı. Mektupla gelen karikatürleri yayımlayacağını açıkladı. Bu arz, hâliyle büyük bir talep yarattı. Postayla başlayan uygulama daha sonra yüz yüze görüşmelere dönüştü. Pazartesi günleri akşam başlayan karikatürcü yetiştirme seansı gece yarısına kadar sürüyordu. Elinde karikatürleriyle Oğuz Aral’ın önünde kuyruk olanlar arasında bu satırların yazarı da vardı! Oğuz Abi’nin ciddiyeti askeri kışla havası yaratıyordu. Korku ağırlıklı saygı, büyük bir sessizlik oluşturuyordu. O zamanlar pek farkında değildik ama o bir “mizahçı ordusu” yetiştiriyormuş. Ziyadesiyle şefkatli olduğunu çok sonraları herkes öğrenecekti. Çocukları şımarmasın diye onlara olan sevgisini saklayan otoriter bir baba gibiydi.
Sanatı konusunda ödünsüz tavrı onu sert söylemlere yöneltebiliyordu. Karikatürcüler Derneği’nin geleneksel 1 Nisan yemeklerinden birinde sunucu olarak “babaları” sahneye davet ediyordum. Bedri Koraman konuşmasını yaparken “siyasi karikatürün bittiği” gibi bir cümle kurunca onunla aynı masada oturmakta olan Oğuz Aral, bütün salondan duyulacak bir şeklide “Yanlış, yanlış… Doğru değil bu” diye haykırdı: “Çıkın bu adama cevap verin!”
Salonda bulunan Gırgır ekibine savaş talimatı gibiydi bu çağrı… Neyse ki Bedri Abi mikrofondan bir düzeltme yapıp Aral’ın gönlünü alarak aynı yemek masasındaki yerine oturdu.
17 yaşında profesyonel olarak çizmeye başladı
Oğuz Aral’ı “Tanıyorum” diyenlerin pek çoğu buraya kadar okuduklarınızla tanıyıp biliyor olabilir onu ama bu buzdağının görünen yüzüdür. Tıpkı Korhan Atay – Figen Kumru Akşit’in söylediği gibi. İki değerli gazeteci dostumuz 2008’de yazdıkları Mizahın Abisi Oğuz Aral kitabında şöyle diyordu: “Gırgır kuşağına mensup olduğumuz için yaşamı boyunca öz abimiz kadar iyi bildiğimizi sandığımız Oğuz Aral’ı gerçekte hiç tanımadığımızı bu kitapta yer alan yakınlarının anlattıkları sayesinde öğrendik!”
Oğuz Aral, Balkan göçmeni bir ailenin ilk çocuğu olarak 22 Haziran 1936’da İstanbul’un Silivri ilçesinde dünyaya geliyor. Büyük işler yapmak üzere tasarlanmış özel bir çocuk olduğunu erken yaşlarda gösteriyor. Daha 14 yaşındayken desenleri, karikatürleri, vinyetleri dergilerde, kitaplarda yayımlanıyor. Bu işlerden kazandığı parayla ailesine yük olmaktan kurtuluyor. Akbaba, Türkiye’nin en uzun ömürlü mizah dergisidir. Aral, 17 yaşında bu dergide profesyonel olarak çizmeye başlıyor. 19 yaşında ilk çizgi romanını yayımlıyor. 1950’li yıllarda dönemin ünlü mizah dergileri Tef, Taş, Dolmuş’ta karikatürleri basılıyor. Her daim sonraki yılların insanı olduğunu gösteriyor. Gırgır dergisi bu özelliğinin en somut örneği denebilir. Çünkü önceki mizah dergileri genel kültür düzeyi bakımından orta ve ileri yaş kuşağına hitap ediyordu. Gırgır’sa ilk kez öğrenci gençlik kuşağını okur kitlesi içine katmayı başardı.
Oğuz Aral Gırgır çağı öncesinde kurduğu reklam şirketiyle Türkiye’de ilk defa karikatürlü reklamlar yaptı. Önce sinemalarda sonra TRT ekranlarında gösterildi bu çizgi filmler. Yarattığı en ünlü eseri Gırgır’ın adı da daha önce reklamını yaptığı mekanik süpürgeden alınmıştı. Aynı anda hem ileri hem geri hareket edebilen elektrik süpürgesinin işlevini yerine getirebiliyordu bu alet. Kullanıldığında da “gırgır” diye ses çıkarıyordu.
Bağlama ustalığı, pandomim merakı, tiyatro yönetmenliği
Oğuz Aral profesyonel sanatçılardan katiyen geri kalmayan bir bağlama ustasıydı. Yakın dostları Arif Sağ, Yavuz Top, Zülfü Livaneli’yle bir araya geldiğinde “kapalı devre” yaşanan bir şölen ortaya çıkıyordu.
Ortaya koyduğu ve herkes tarafından pek bilinmeyen işler arasında Türkiye’nin ilk pandomim topluluğu da vardı. Sözsüz tiyatro olarak pek çok oyun yazdı. Kendi yetiştirdiği oyuncularla İstanbul’da ve değişik Anadolu şehirlerinde ücretsiz gösteriler yaptı. Uzun yıllar konservatuvarda pandomim dersleri verdi. Öğrencileri dışında bunu kimseler öğrenemedi.
Oğuz Aral çok usta bir tiyatro yönetmeniydi aynı zamanda. Mesela Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı oyunu onun yönetiminde sahneye konuldu. Gırgır dergisinin patron Haldun Simavi tarafından Ertuğrul Akbay’a satılmasından sonra Oğuz Aral’ın “sonbaharı” başladı. Ama o yine durmadı. Bu sefer de seramik ve yağlı boya tablolar yapmaya başladı. Sergiler açmak için değil, kendi yaratıcılığını yansıtmak için…
Bu kadar görkemli bir yaşamın son yıllarına hüzün damgasını vurdu. Yalnızlığı seçti. İntihara muadil olacak alışkanlıklarını (4-5 paket sigara, öğle sularında içmeye başladığı rakılar) inatla devam ettirmesi; ülkenin en parlak sanatçılarından olan Oğuz Aral’ı 68 yaşındayken bir yaz sıcağında Bodrum’da hayattan, dostlarından, sevdiklerinden koparıp aldı.
Doğumunun 88. ölümünün ise 20. yılında onu saygı, sevgi ve özlemle anıyoruz.
YAZAR: İST Dergi Genel Yayın Yönetmeni
NOT: Kapak görselindeki çizi, Kutlukhan Perker’e aittir ve İST’in 18. sayısından alınmıştır.