MUSTAFA ÖZKAN
Günde toplamda 10 – 15 saat uyuyor. Bir ay gündüz, bir ay gece yaşıyor. Geceleri daha çok ayakta olmayı tercih ediyor. Uyanıyor, banyoya giriyor. Yemeğini yemek için Dragos’un alt katındaki salona geliyor. Bacı grubundan 10 – 15 kadın onu bekliyor o sırada. Koltuğunun önüne iki büyük tepside 10 çeşit yemek onu bekliyor. Eliyle yiyor, çatal, bıçak kullanmıyor. O yemeğini yerken, yine bacı grubundan kadınlar bilgisayarda ya da elle yazılan bilgi notlarını ona okuyor, talimatlarını alıyor. Hukuk birimine talimatlar veriliyor.
Evinde düzenli olarak kalan 15 – 20 kadın var. Bunlar en yakın işbirlikçileri. Ev dediğimiz Dragos… Dragos dediysek, Dragos’ta olduğu için değil. Ev Kandilli’de. Peki Kandilli’deki evin adı neden Dragos?
Bu konuda bir efsane var. Dragos adı, bu tepede bulunan hayali bir hazine ile bu hazineyi bekleyen ejdere dayanıyor. Nitekim bu tepede büyük bir hazine olduğu ve bu hazineyi de bir ejderhanın koruduğu rivayet ediliyor. Şimdi evin içine girelim.
Saatini ve ayakkabısını ısıtıyorlar
Burada kalan kadınları ikiye ayırmak mümkün. Birinci grup örgüt yöneticileri; Adnan Oktar’dan gelen talimatların örgüte dağıtılması ve bu emirlerin eksiksiz yerine getirilmesini sağlıyor. Yaşları 40 ile 50 arasında değişiyor.
Diğer grupta ise yaşı daha küçük olan, stüdyo çekimlerine katılan ya da çekimlere katılmasa da Adnan Oktar’ın yanında tuttuğu, kaçma riski yüksek, genç ve güzel kadınlar var.
Oktar, ölümden çok korkuyor. Öyle ki hiç uçağa binmemiş, denize girmiyor. Kapalı yerlerde kalamıyor, kalabalıktan rahatsız oluyor. Herkesi ayağına çağırıyor; siyasiler, bürokratlar, tanışmak isteyen yurt içi ve yurt dışından gazeteciler, ünlü kişiler, örgüte ‘kazandırılacak’ kadınlar, genç erkekler…
Sıradan bir Afgan kadın bile örgütteki kadınlardan daha özgür. Dışarı çıkamıyorlar, aileleriyle yalnız görüşemiyorlar, AVM’ye, eczaneye, bakkala, manava gidemiyorlar. Eve tamirci mi geldi; odalarına kapatılıyorlar. Giyecekleri kıyafetler bacılar tarafından seçiliyor.
Adnan Oktar uyandığında süslenip, onun salona gelişini beklemeye başlıyorlar. Açık kıyafetler giyiyorlar, tıpkı A9 kanalında izlediğiniz gibi.
Adnan Oktar, hiçbir şeyini kendi yapmıyor. Sabah uyandığında okuyacağı gazetenin sayfalarını bile önünde ayakta duran bir kadın çeviriyor. 45 dakika boyunca topuklu ayakkabılarla ona gazetesini çeviriyorlar. Zehirlenmekten korktuğu için, yemeklerini sadece bir kadın hazırlıyor: Merve Büyükbayrak…
Saati ve ayakkabısı fön makinesiyle ısıtılıyor. Ayakkabılarını bacılar giydiriyor. Giydiği uzun paçalı külotlarını ütüleme görevi bile tek kişide. Zengin bir aileden gelen, ailesinden kalan tüm mirası örgüte infak etmiş bir kadın… Yediği Antep fıstığının kabuğunu bile bir kadın ayıklıyor. Yatağına geçtiğinde en az 5 – 6 kadın aynı anda ona masaj yapıyor. Masajını beğenmiyor mu; kadını ayağıyla tekmeliyor, küfrediyor. Odasında cinsel içerikli seks konuşmaları dahil her şey konuşuluyor. “Porno film açın” diyor, mafya filmlerini de defalarca izliyor.
Bir sosyopatın keyfine, sapıklığına hizmet ettiğini anlamak
Adnan Oktar’ın yanında olan ve şimdi pişmanlıktan faydalanan bir kadın anlatıyor bunları. “Örgütte zombisinizdir” diyen kadın bakın nasıl devam ediyor: “O kadar temiz duygularla Allah’a hizmet ettiğimi düşünürken, ahirette cennetle mükâfatlandırılacağımı düşünürken bir sosyopatın keyfine, sapıklığına hizmet ettiğimi anlamış olmaktan, farkında olmadan pek çok kişiye zarar verdiğimi görmek. Hayatımı, yıllarımı hoyratça harcamış olmam, kendime acıma duygusunun ağırlığı… Telafisi olmayan karmaşık duygular. Karşımdaki kişinin anormalliklerini fark ettiğim halde bize verilen dini telkinlerle bunları kendi içinde tevil ederek düşünmemeye, hayra yormak… “Hüsnü zan” ederek üstünü örtmek. En çok bunlardan pişmanlık duydum…”
TÜM KADINLAR NEDEN AYNI?
Adnan Oktar Silahlı Suç Örgütü’nün A9 yayınlarında dikkatinizi çekmiştir. Tüm kadınlar birbirine benzer. Peki neden?
İçeriden anlatılıyor kitapta: “Adnan kadınlardan bir kere reddedilse ömür boyu o kadından intikam almak için uğraşır. Bir kadın onu sevmezse ömür boyu onu süründürür. Durmadan kadınları döver, aşağılar, hakaret eder, evde hapseder, hemen ardından kamera önüne geçip, “kadın hakları”ndan bahseder. Dünyanın en rahat yalan söyleyen yaratığıdır. Akıl hastalığıyla kötü ruhlu olmak karıştırılıyor bazen. Neden kadınlar aynı sorusuna gelince, 1980’li yıllarda Adnan Oktar Ankara’da gece hayatına çok düşkün. Orada etkilendiği birkaç kadının fiziksel özellikleri de etrafındaki kadınlara uygulanıyor. Böyle bir merakı var. Örgütün doktorları var. Sadece estetik değil, cinsel yollarla bulaşan hastalıklar konusunda da çalıştıkları doktorlar var. 130 kadar eve operasyon yapıldı, yaklaşık 500 kutu doğum kontrol hapı bulundu. Bu haplar, doğum kontrolü için değil, fiziksel özelliklerinde bir değişiklik yapmak için…”
İpek Özbey’in soruları, Adnan Oktar Silahlı Suç Örgütü’ne operasyon yapan dönemin İstanbul Emniyet Müdürlüğü Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Furkan Sezer’in anlatımlarıyla örgüte operasyon an be an anlatılıyor Dragos’ta. Yanı sıra kadınların yaşadığı sömürüler, kızların turnike sistemine dahil olmaları, siyaseten korunmaları, bir babanın eşi ve üç evladını örgüte kaptırması, CİMER’e ihbarda bulunup operasyonun başlamasına sebep olan örgüt elemanının anlatımları, bir polis müdürünün ödüllendirilmesi gerekirken Kilis’e sürgüne gönderilmesi ve bu örgütün halen cezaevinde boş durmayışı yine Dragos’un dikkat çeken bölümlerinden. Bize ‘kedicikler’i gösterip, kamera arkasında işlenen onlarca suçu okudukça hayretler içinde kalacaksınız.