SYLVAIN CYPEL
Gazeteci, “L’État d’Israël contre les Juifs. Après Gaza”
(La Découverte, 2024, genişletilmiş yeni baskı) kitabının yazarı.
ÇEVİRİ: ELİF DİLARA KARA
Tel Aviv ve Batı Kudüs’ün her zamanki gibi kalabalık olan kafelerinin teraslarında bademli kruvasan yiyip espresso yudumlayabilirsiniz. Akşamları ise soslu makarna deneyebilirsiniz. Savaş mı? Ah evet, savaş… Elbette savaş hakkında konuşuyoruz. Dönüp dolaşıp o lanetli 7 Ekim 2023’ün şokuna, böylesine güçlü bir ordunun bir anda güçsüz kalmasına duyduğumuz şaşkınlığa dönüyoruz. Ama hemen başka konulara dönüyoruz. Neden savaş hakkında konuşalım ki? Gazze çok uzak (Tel Aviv’den 70 kilometre) ve savaş çok iç karartıcı. Gazze Şeridi’de bir taş atımı uzaklıktaki Sderot Üniversitesi’ndeki sinema bölümünün yöneticisi olan film yapımcısı Erez Pery, “Beni en çok şaşırtan şey toplumumuzun ne kadar çabuk adapte olduğu… Teraslarda hiçbir şey değişmedi. Yine de birçok insan derin bir hayal kırıklığı ya da öfkeye kapılmış durumda. Kolektif bıkkınlık zirvede” diyor. Kısa süre önce Pulitzer Ödülü’nü kazanan İsrail asıllı Amerikalı Nathan Thrall, durumu şöyle özetliyor: “Kafeler dolu mu? Evet. Filistinlileri ‘görünmez’ kılarak rahatça yaşamak kolay. Ancak aynı zamanda İsrail halkı arasında genel bir depresyon var.”(1)
Neler oluyor? Hayır, Filistinlilere değil; onu biliyoruz zaten ve durum gerçekten dehşet verici… Ordusuyla onları ezmeye çalışanlar arasında ne oluyor? Haber kanallarındaki tartışmalar devasa bir kafa karışıklığı ve sadece kendine odaklanmış bir halk izlenimi veriyor. Bağrışmalar ve hakaretler sıradan hale gelmiş. Peki yarın ne bekliyoruz? Gerçekten bilmiyorlar ama Filistinliler göz önenden kaybolup gitse çok iyi olacağını düşünüyorlar. Dünyaca ünlü Sanskritçe profesörü David Shulman durumu kısaca şöyle ifade ediyor: “Kamuoyunda bir çıkmaz hissi var. Bu da bir gerçeği yansıtıyor: İsrail bir çıkmazda. Hannah Arendt’in her şeyi önceden görmüştü…” Shulman, ünlü filozof Arendt’in daha 1948’de gördüğü şeye, Siyonizm ve İsrail Devleti’nin aşırı milliyetçi evrimine atıfta bulunuyor.
‘Netanyahu hepimizi birer suçluya dönüştürdü’
İsrailliler, Uluslararası Adalet Divanı’nın (UAD) Gazze’de “soykırım” soruşturması başlatmasına neden olan intikam arzusu ile İsrailli genetikçi Eva Jablonka’nın “bilinçili cehalet, Filistinlilere yaptıklarımıza karşı korkunç bir körlük” olarak tanımladığı tutum arasında bocalıyor. Jablonka, “Liderler tarafından yürütülen bir beyin yıkama faaliyeti var ancak bu toplumda iyi karşılanıyor” diye konuşuyor. Liderler, Gazze’de işlenen suçları inkâr eden ya da genellikle gizleyen bir söylemi sürekli tekrar ediyorlar ve bu söylem, İsraillilerin kendilerine yakıştırmak istedikleri imaja uyduğu için büyük ölçüde kabul görüyor: Biz kurbanız, tek kurban biziz, başka bir şey değiliz. Ancak, İsrail’in geçmişini ortaya çıkarmaya çalışan Akevot (İzler) adlı derneğin kurucusu olan genç tarihçi Adam Raz, gerçekliğin bu şekilde inkâr edilmesinin büyük bir endişe kaynağı olduğunu vurguluyor ve şöyle devam ediyor: “Netanyahu (7 Ekim’den sonra) salt güç kullanımını savunarak, ben de dahil hepimizi birer suçluya dönüştürdü. On binlerce Filistinlinin cinayetiyle on yıllar boyunca yaşayacağız.”
Özel İçerik
Bu içerik sadece gazeteye abone olan okuyucular içindir.Yazının devamını okumak için gazetemize abone olmak ister misiniz?