ANNE-CÉCILE ROBERT
“Hukuki bir deprem” (1), “Tarihe geçecek bir görüş” (2), “Kelimeler yetersiz kalıyor” (3)… Bunlar, Uluslararası Adalet Divanı’nın (UAD) 19 Temmuz’da “İsrail’in Doğu Kudüs de dahil olmak üzere işgal altındaki Filistin topraklarındaki politika ve uygulamalarından doğan hukuki sonuçlar” hakkında verdiği görüşe hukukçulardan gelen tepkilerden sadece birkaçı… Aralık 2022’de Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nun talebi üzerine konuyu incelemeye başlayan BM’nin en yüksek yargı organı, İsrail ve müttefikleri ile Filistin davasının savunucuları arasında yıllardır anlaşmazlığa neden olan bir dizi hukuki noktayı netleştirdi.
Mahkeme, genel bağlama ilişkin uzun bir anımsatmanın ardından, “birliği, sürekliliği ve bütünlüğü korunması gereken tek bir bölgesel varlık” olan Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Gazze Şeridi’ndeki işgalinin, yöntemi ve süresi bakımından “yasa dışı” olduğunu açıkladı. Önemli bir ayrıntı: İsrail’in “kara, deniz ve hava sınırlarının kontrolü, kişilerin ve malların dolaşımına kısıtlamalar getirilmesi, ithalat ve ihracat vergilerinin toplanması ve tampon bölge üzerinde askeri kontrol (…) dahil olmak üzere bazı temel ayrıcalıkları (…) kullanma yeteneğini koruduğuna ve kullanmaya devam ettiğine” dikkat çeken mahkeme, 2005 yılında boşaltılan Gazze Şeridi’ni “hâlâ işgal altındaki bir bölge” olarak kabul etti. Bu durum, özellikle 7 Ekim 2023’ten sonra daha da belirgin hale geldi. (4) Hukukçu Johann Soufi’ye göre en önemli sonuç şu: “İsrail, BM Şartı’nın meşru müdafaa ile ilgili 51. Maddesi’ni öne süremez (…) çünkü bu hak, işgal altındaki topraklar için geçerli değildir.” (5)
Özel İçerik
Bu içerik sadece gazeteye abone olan okuyucular içindir.Yazının devamını okumak için gazetemize abone olmak ister misiniz?