DANIÈLE LINHART
Çalışma sosyoloğu, Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi’nden (CNRS) emekli araştırmacı,
İngiliz askerleri keyifsizdir… Tutuldukları esir kampının komutanı olan Japon albay, bir köprüyü yeniden inşa etmelerini emretmiştir. Çünkü müttefiklerin karşı saldırısı yaklaşmaktadır ve Japon takviye birliklerinin geçişi için köprü hayati öneme sahiptir. İkinci Dünya Savaşı sırasında Tayland’dayız; daha doğrusu David Lean’ın ünlü filmi Kwai Köprüsü’nde (1957)… Albay Nicholson emri kabul eder. Britanyalı komutan, hasta ve yaralı askerlerin bile çalışmasını ister. Bu zorlu işin askerlere onurlarını yeniden kazandıracağını düşünmektedir. Öyle de olur; esir düşmüş askerler kendilerine yeniden saygı duymaya başlar. Bu sırada Amerikalı bir komandonun sabotaj girişimini fark eden Nicholson, yaptıkları işin yok olmasını önlemek için Albay Saito’yu uyarmaya karar verir. İşin öznel anlamı bazen nesnel anlamıyla çatışır…
Bu anlam konusu günümüzde farklı biçimlerde gündeme geliyor. Gençlerin “iş yaşamı ile özel yaşam arasındaki dengeye”, “yararlı bir şey yapmaya” ya da “somut bir şey üretmeye” verdiği önemi duyuyoruz. Hatta bazen, “başarılı olmayı reddetmek, anın kıymetini bilmek, güzelliğin her zerresini korumak ve yaşamın tadını çıkarmak” gibi arzularını dile getiriyorlar. (1) İnsan kaynakları departmanları da buna ayak uyduruyor. “Yetenekleri” çekmek için kişisel gelişim ve samimi bir ortam vadediyor, “Geç saatlere kadar parti yapacağız”, “Evcil hayvanlarınızı işe getirebilirsiniz” gibi ifadeler kullanıyorlar.
Özel İçerik
Bu içerik sadece gazeteye abone olan okuyucular içindir.Yazının devamını okumak için gazetemize abone olmak ister misiniz?