ASJA ZAINO ve HÉLÈNE SERVEL
Asja Zaino: Ulusal Doğu Dilleri ve Medeniyetleri Enstitüsü’nde (Inalco) doktora öğrencisi ve “Des hommes entre les murs, comment la prison façonne la vie des Palestiniens” (Agone, Marseille, 2016) kitabının yazarı. Hélène Servel: Gazeteci.
Oturma odalarından yükselen sevinç çığlıkları, dayanılmaz bekleyiş nedeniyle yorgun düşmüş yüzlerden akan gözyaşları, karşılamaya gelen komşular… Filistinli kadınlar,bazıları için yıllar boyu süren ayrılığın ardından Kasım 2023’ün sonunda sevdiklerine kavuşuyor. 7 Ekim 2023 saldırısı sırasında kaçırıldıktan sonra Gazze’de tutulan 105 İsrailli’ye karşılık 156 mahkûmun İsrail hapishanelerinen serbest bırakılışı, sosyal medyadaki videolardan neredeyse canlı olarak yayınlanıyor. Kimi sadece birkaç hafta, kimi on yıl önce çoğunlukla muğlak gerekçelerle tutuklanmıştı; bazıları çok gençti, hatta reşit bile değildi, bazıları ise sağlık sorunları yaşayan yaşlı kadınlardı…
Cezaevleri, İsrail Devleti’nin 1948’deki kuruluşundan bu yana, Filistinlilerin günlük yaşamını şekillendiren tahakküm biçimleri arasında önemli bir rol oynuyor. İki ayrı hukuk sistemini aynı anda uygulayan sömürge yönetimi, etnik temelli “hukuki eşitsizlik” yaratıyor: Aynı yerde işlenen aynı nitelikteki bir suça karışan Filistinliler, askeri mahkemelerde yargılanırken, yerleşimciler sivil mahkemelerde yargılanıyor. (1) Bu ayrımcı ilke, Batı Şeria’da, Kudüs’te veya yurt dışında yaşayan ya da İsrail vatandaşı olan tüm Filistinliler için geçerli. Tamamına şüpheli gözüyle bakılan Filistinliler, devlete yönelik tehdit olarak değerlendiriliyor ve “güvenlik gözaltısı” statüsünde yer alıyor. Bu da resmi bir suçlama ya da yargılama olmaksızın, avukatlarının da erişemediği gizli gerekçelerle süresiz hapsedilmelerine yol açan idari gözaltı rejimine tabi tutulmalarını sağlıyor. Altı ayı bulan ve bir askeri yargıç tarafından süresiz olarak uzatılabilen bu gözaltı uygulaması nedeniyle halen 3 bin 400’den fazla Filistinli cezaevlerinde. (2) 1948’den bu yana yaklaşık bir milyon kişi bu şekilde gözaltında tutuldu. Erkek nüfusun neredeyse yüzde 40’ına denk gelen bu sayı, her aileden bir ya da daha fazla mahkûm anlamına geliyor. (3)
Cezaevleri dışarıdaki mücadele için model oldu
Mahkûmlar, geçen yıllar boyunca, haklarını savunmak ve taleplerini dile getirmek için örgütlü bir hareket oluşturmaya başladı. 1970’lerde başlayan ilk örgütlenmeler, tutukluluk koşulları ve siyasi mahkûm statüsünün tanınmasına odaklandı. Hareketin en aktif dönemi olarak kabul edilen 1980’lerde cezaevi duvarlarının içinde gelişen kültürel ve siyasi yaşam, dışarıdaki mücadele için model oluşturmaya başladı. 1987 – 1994 yılları arasındaki Birinci İntifada, büyük ölçüde eski mahkûmlar tarafından yönlendirildi. 1994 – 1995 tarihli Oslo Anlaşmaları, tüm kadınların ve erkeklerin büyük çoğunluğunun serbest bırakılmasını sağladı. Cezaevlerinde kalan yaklaşık 350 erkek tutukluya, Hamas ve İslami Cihad’ın 1993 – 1998 arasında yürüttüğü saldırı seferberliği sırasında tutuklanan militanlar eklenmeye başladı. 2000 – 2005 yılları arasındaki İkinci İntifada ile birlikte daha az partizan deyime sahip yeni bir mahkûm nesli ortaya çıktı. Siyasi olarak bölünen ve deneyimli lider eksikliği çeken mahkûm hareketi zayıflamaya başladı. (4)
Özel İçerik
Bu içerik sadece gazeteye abone olan okuyucular içindir.Yazının devamını okumak için gazetemize abone olmak ister misiniz?