RENAUD LAMBERT
Güney Kore Devlet Başkanı, 3 Aralık günü yapılan bakanlar kurulu toplantısını aniden ve herhangi bir açıklama yapmadan terk etti. Hükümet üyelerinin çoğu, bu beklenmedik durumun nedenini, Yoon Suk Yeol’un hemen bitişikteki odada televizyona yaptığı açıklamadan öğrenebildi. Güney Kore Cumhuriyeti’nin kurulduğu 1948 yılından bu yana ülkede 17. kez sıkıyönetim ilan ediliyordu. Neyse ki bu en kısa süreni olacaktı.
Konuşma yaptığı sırada Yoon’un kafasındaki her şey son derece berraktı. Ona göre, muhalefetin çoğunlukta olduğu Ulusal Meclis, başkana itaat etmeyi reddederek – örneğin, hükümetin sunduğu bütçeyi kabul etmeyerek – halkın iradesini çiğniyor ve Anayasa’yı ihlal ediyordu. Milletvekillerinin halk tarafından seçilmiş olması ya da muhalefetin mecliste bu derece güçlü olmasının başkana duyulan nefretten kaynaklanması önemli değildi… Yoon’un dünyasında bir parlamento ya itaat etmeli ya da devrilmeliydi.
Bu mantıkla – ki bu mantık sadece Asya’dakileri değil, dünyanın başka yerlerindeki siyasi liderleri de cezbediyor – harekete geçen muhafazakâr lider, muhalefetin örgütlediği “yasama diktatörlüğüne” ve devletin “felç olmasına” tepki göstererek ülkede yaşananları, “demokratik düzeni ayaklar altına alan (…) ve anayasa ve yasalar tarafından kurulan meşru kurumları bozan bir isyan kışkırtması” diye niteledi.
‘Demokrasi tehdit altında’ diyerek demokrasiyi askıya aldı
Özel İçerik
Bu içerik sadece gazeteye abone olan okuyucular içindir.Yazının devamını okumak için gazetemize abone olmak ister misiniz?