BURAK ÇAPAN
Eric – Emmanuel Schmitt’in kaleme aldığı, yönetmen koltuğunda Berfin Zenderlioğlu’nun oturduğu “Ziyaretçi”, seyirciyle buluştu. Usta oyuncular Hüseyin Avni Danyal ve Erdal Küçükkömürcü ile Merve Dağlı ve Yusuf Nebioğlu’nu buluşturan Ziyaretçi’nin ekibiyle keyifli bir söyleşi yaptık.
Burak Çapan: Hüseyin Bey, Ziyaretçi’de sizi hem yapımcı hem de oyuncu olarak görüyoruz. Ziyaretçi ile buluşmanız ve oyunun sahnelenmesi fikri nasıl oluştu?
Hüseyin Avni Danyal: Pandemiden önce Tiyatro Seyirlik salonundan çıkınca; açıkçası biraz umutsuzluğa kapıldım. Araya pandemi süreci girince de uzun süre oyun oynayamadım. Fakat Tiyatro Seyirlik adına yeni projeler yapmak ve bu ismin sürekliliğini sağlamak istiyordum. Bu süreçte iki farklı yapımda oyuncu olarak görev aldım. İki – üç yıldır Tiyatro Seyirlik adına yeni projeler için metin aramasına girmiştim. Almanya’dan Mi-Entertainment ortak yapımcılık teklif etti. Bu proje ile birlikte çalışmaya başladık. Aslında bu uzun aranın çoğu oyun metni aramakla geçti. Sonra bir dost sohbetinde 1998 yılında Ankara Devlet Tiyatrosunda seyrettiğim Ziyaretçi oyununun bahsi açıldı. Birden kafamda şimşekler çaktı. O dönem oyunu izlemiş ve çok beğenmiştim. Hemen teksti bulup okudum ve oyunu oynamaya karar verdim. Oyun metninin bugünün Türkiye’sinde oynanması ve izleyiciyle buluşması gerektiğini düşündüm. Önce bana bir Freud lazımdı. 40 yıldır tanıştığım oyuncu arkadaşım Erdal Küçükkömürcü’ye metni verdim. Sağ olsun o da kabul etti. Yönetmen Berfin Zenderlioğlu ile görüştüm. Diğer rolleri de genç ve yetenekli arkadaşlarım Merve Dağlı ve Yusuf Nebioğlu ile çözdük. Böylece çalışmaya başladık ve sonunda Ziyaretçi’yi seyirciyle buluşturduk.
Yönetmenimize şunu sormak isterim. Ziyaretçi geçtiğimiz yıllarda ülkemizde sahnelenmiş ve dikkat çekmiş bir metin. Siz yaratım sürecinizde, metin ve ele aldığınız dönem ile ilişkiyi nasıl kurdunuz?
Berfin Zenderlioğlu: Metnin ele aldığı konu evrensel bir noktada durduğu için, döneminden ziyade insanların üzerinde bıraktığı etkiyi çözümlemek daha elzem bir dramaturji gerektiriyor. Karakterlerin tartıştıkları meseleleri, rejisel anlamda seyirciyle nasıl bir seyir izleği oluştururum sorusu benim için önemli bir mesele. Bu nedenle, oyunda karakterlerin tartıştığı; varoluş, tanrı, insan, kötülüğün sıradanlığı, bilinçaltı kavramlarını, post – dramatik bir anlatıya çekmek ve ilişkiyi oradan aksiyona dönüştürmek, rejinin alt metnini oluşturan temel başlıklarından biridir. Dönem, zaman ve mekândan soyutlanıp kurulan yapıların, çağdaş tiyatroda seyirciyle daha güçlü bir bağ kurabildiğine inananlardanım.
Her oyuncumuza ayrı ayrı şunu sormak isterim. Dört karakter de güçlü ve derinlikli. Freud’u, Ziyaretçi’yi (Tanrı), Nazi’yi (Gestapo Subayı) ve Anna’yı (Freud’un kızı) var ederken oyuncu olarak neler hissettiniz?
Erdal Küçükkömürcü: Oyunculuk hayatımda beni en çok zorlayan süreçlerden biri Freud rolüne hazırlanmaktı. Hem böylesine önemli ve değerli bir bilim insanını oynamak hem de bu insanın en sıkıntılı dönemine odaklanmak çok farklı bir serüvendi. Bazı provalarda Freud’un çaresizliği çok öne çıkıyor, bazen de doktor yanı. Bazen çocuğunu ve kendi canını kurtarmaya çalışan insan yanı. En sonunda kendimi oyunun akışına teslim ettiğimde karakterimin eğlenceli taraflarını da keşfettim. Sonunda benim Freud’um ete kemiğe büründü. Umarım beğenirsiniz.
Hüseyin Avni Danyal: Ziyaretçi rolü benim için oynaması çok tat veren bir rol oldu. Seyircinin düşüncesinde devamlı sorular sordurmak, şüphe uyandırmak, acaba yaratmak çok keyifli. Ziyaretçi aslında yaşama dair her şey. Tüm duyguların, tüm zıtlıkların, tüm gerçeklerin ve hayal kırıklıklarının karşılığı. Yaşamın gerçeğiyle birebir örtüşen ama gerçeküstü dünyada da insana bilinçaltı turları attıran bir rol. Belki de Sigmund Freud’un bilinçaltında kalmış gizli gerçeklerini dile getiren birisi ziyaretçi. Çok işlevli bir rol. Çok severek oynuyorum. Ve seyirciden de birebir karşılığını aldığım bir rol oldu.
Merve Dağlı: Anna, oynadığım ilk tanınmış kişi. Dolayısıyla hakkında yazılanları okuyabilmek, fotoğraflarını, çalışma alanlarını görebilmek, Anna’nın hayatını nasıl yaşadığıyla ilgili az çok bir fikre sahip olmak, ilk defa bir role yaklaşırken sahip olduğum avantajlardı. Yaşadıkları dönem, kapıda bekleyen II. Dünya Savaşı ve dolayısıyla maruz kaldıkları zorbalık, üzerine Freud’un ölümcül hastalığı, tarihte pek çok söylentiye yol açan “yakın” baba-kız ilişkileri Anna’nın karakteriyle ilgili çok fazla bilgi vermiş oldu bana. O yüzden role yaklaşırken tek rehberim Éric – Emmanuel Schmitt olmadı. Tarihin kendisi asıl rehberdi.
Oyunla tanık olduğumuzu hayal ettiğimiz, Freud’un bu önemli karar anında ise yazarın Anna’ya söylettiği bazı replikler çok yol göstericiydi. Anna’nın tek bir amacı var: Babasını ikna etmek. Mücadele etmek için, Viyana’yı terk etmeye Freud’u ikna etmek zorunda. Varlığıyla, dil dökerek ikna edemediği babasını, bir kez de yokluğuyla ikna etmeye çalışacak kadar gözü kara, cesur, mücadeleci bir kadın. Anna Freud’un hakkında yazılanlara atıfla, bazı soruların cevaplarını asla gerçekten bilemeyeceğimiz için Anna’nın karakterinin bu yönlerini anlamaya çalışırken yazarın Ziyaretçi’ye söylettiği çok temel bir bilgiye sarıldım. En nihayetinde insan olarak hepimiz aynı amaçla hareket ediyoruz. Yaptığımız tüm yanlışlar, aldığımız tüm kararlar hep aynı şey yüzünden ve o “şey”i nasıl öğrendiğimizden oluyor: “Neden olacak, bütün saçmalıklara neden olan ama onsuz da yaşanmayan bir histen ötürü, sevgiden tabii…” O yüzden Anna’yı hayal ederken “sevgi”yi arayan biri olarak görmekten kendimi alamıyorum.
Yusuf Nebioğlu: Her şeyden önce yazar Eric – Emmanuel Schmitt’in kaleme aldığı Ziyaretçi oyunu yakın geçmişimizde, tarihin gördüğü en büyük, en acımasız soykırımlarından birinin ekseninde gelişiyor. Bu hikâyenin kötü tarafında ise Hitler ve komutası altındaki Nazi ordusu bulunuyor. Tabii bu tarihsel gerçeklik karakteri yaratırken birçok kaynak bulmamı sağladı. Sanırım bunların en başında Solomon Perel’in hikâyesi beni en çok etkileyen şey oldu. Oyundaki Nazi subayı da aslında tüm klişeleri destekleyen kaba, acımasız ve aç gözlü birisi olarak karşımıza çıkıyor. Gücü elinde bulundurmanın verdiği öz güvenle hareket eden bu adamın aslında zayıf ve korkak olduğunu anlamamız o kadar da uzun sürmüyor. Kimi askerler bu savaşı anlamsız bulmasına rağmen emirlere itaat etmek zorunda olduğu düşüncesindeyken, kimileri de bu kaçınılmaz durumu bahane sayıp kendi çıkarlarına alet etmekteydi. Bence oynadığım Nazi subayı da bunlardan biri. Tarihe kötülükle nam salmış bir karakteri oynamak zor olmasına rağmen oldukça keyifli hissettiriyor. Özellikle karakterimin dönüşüm anında seyirciye yaşattığına inandığım haz bana da en çok keyif veren an. Benim açımdan en zor olan kısım tiyatro sahnesinde bugüne kadar oynadığım rollerin aksine bu sefer seyirciyi rahatsız eden, herkes için antipatik bir karakter yaratmaya çalışmak oldu. Bütün bu zorluklara rağmen finalde ortaya çıkardığımız bu projeden oldukça keyif aldığımı söyleyebilirim.
Oyun bize bir yandan Freud’un Tanrı ile hesaplaşmasını gösterirken diğer yandan da faşizmin acımasızlığında yaşamaya ya da ölmeye çalışan insanlardan bahsediyor. Bildiğiniz gibi faşizmin gaddarlığı bugün dünyanın dört bir yanında devam ediyor. Bu durumla ilgili neler söylemek istersiniz?
Erdal Küçükkömürcü: Oyunda en sevdiğim cümleler den biri “İnsana sadece insandan fayda var.” Faşizmin ve gaddarlığın her gün farklı kıyafetlerle karşımıza çıkıp, insan onuruna ve hayatına baskı uygulamaya devam ettiği bu süreç sanki hiç bitmeyecek. “İnsan, insanın kurdudur” cümlesine karşı durmaya çalışıyor ve insana sanat yoluyla dokunmaya ve fayda sağlamaya çalışıyoruz.
Hüseyin Avni Danyal: Barthes’ın bir sözü vardır; “Faşizm konuşma yasağı değil, söyleme mecburiyetidir” diye… Bu söz insanlık tarihinin tüm faşist diktalarına ışık tutuyor. Faşistler dün nasıl karşılarında onurlu insanları bulup, tarihin utanç sayfalarına adlarını yazdırdıysa bugün de dünya coğrafyasının neresinde olursa olsun aynı onurlu insanlarla ve onların mücadeleleriyle karşı karşıya kalacaklar. Kendim ve birlikte çalıştığım arkadaşlarım adına söyleyebilirim ki biz hep bu mücadelenin onurlu yanında olmaya çalışacağız.
Son olarak Tiyatro Seyirlik’in geleceğe dönük planlarından bahsedebilir miyiz?
Hüseyin Avni Danyal: Mi-Entertainment ile yeni projeler tasarlıyoruz. Sezon bitmeden iki proje daha hazırlıyoruz yurt içi ve yurt dışı seyircilerimiz için.