ALAIN GRESH
Orient XXI online dergisinin yöneticisi, “Palestine, un peuple qui ne veut pas mourir – Filistin: Yok Olmak İstemeyen Bir Halk”, (Les Liens qui libèrent, Paris, 2024) kitabının yazarı.
ÇEVİRİ: YAREN ŞAHİN
“Gazze’nin denize gömülmesini dilerdim…” 1992 yılının Eylül ayındayız. Sovyetler Birliği ortadan kalkmış ve Güney Afrika’dan Orta Amerika’ya kadar Soğuk Savaş’a damgasını vuran çeşitli uluslararası krizler birer birer çözülüyor. İsrail, Washington’da Arap ülkeleri ile Ürdünlü ve Filistinlilerden oluşan bir heyetle Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs’ün geleceğini müzakere ediyor. Filistinlilerle görüşürken Gazze’nin yok olduğunu görmek istediğini söyleyen kişi, Haziran 1992’de İsrail seçimlerini kazanan ve İzak Şamir liderliğindeki sağcı koalisyonu mağlup eden İzak Rabin’di. İki yıl sonra 1993 Oslo Anlaşmalarını imzaladığı için Yahudi bir radikalin suikastine uğrayan Rabin, Gazze’nin yok olması hayalinin gerçekçi olmadığının farkındaydı ancak hem kendi halkının hem de siyasi rakiplerinin büyük bir kısmının, 50 yılı aşkın süredir Filistin halkını ortadan kaldırma umutlarının suya düştüğü yer olan bu topraklardan kurtulma arzusunu paylaştığını biliyordu.
Gazze, antik çağlara kadar uzanan uzun ve zaman zaman görkemli bir tarihe sahip. Ancak “Gazze Şeridi”nde ne Osmanlı İmparatorluğu döneminde ne de İngiliz Mandası altında (1922 – 1948) homojen bir idari yapı oluşturulamadı. Bölgenin sınırları 1948 – 1949 Arap – İsrail savaşıyla belirlendi. 29 Kasım 1947’de Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda oylanan Filistin’i bölme planına göre İsrail, kendisine ayrılan topraklardan daha fazlasının kontrolünü ele geçirdi. Sadece Batı Şeria ve Doğu Kudüs – Ürdün daha sonra bunları ilhak edecektir – ile Sina sınırındaki 365 kilometrekarelik alan İsrail’in dışında kaldı. Bu küçük toprak parçası Gazze şehrini de kapsıyordu. Burayı kontrol eden Mısır, Kral Faruk’un, 23 Temmuz 1952’de devrilmesiyle bir kargaşa dönemine girince, Gazze’nin statüsü uzun süre belirsiz kaldı.
Özerkliğini koruyan ve Filistin devleti fikrini yaşatan tek bölge
Gazze’nin en önemli özelliği, mültecilerin nüfus içindeki yüksek oranıdır: Bölgenin 80 bin olan nüfusuna, 1948 – 1949 Nakba sürecinde 200 bin ile 250 bin arasında Filistinli mülteci eklendi. Hepsinin tek bir umudu vardı: Geri dönmek. İsrail’in “sızmacılar” olarak adlandırdığı bu kişiler, el konulan mülklerini geri almak ya da intikam için ateşkes hattını geçmeye çalışıyordu. Gazze sınırındaki bir kibbutz üyesinin Nisan 1956’da öldürülmesinin ardından bu insanların ruh halini en iyi anlayan, dönemin İsrail Genelkurmay Başkanı Moshe Dayan olmuştu: “Katil suçlamasında bulunmayalım… Sekiz yıldır mülteci kamplarında yaşıyorlar ve gözlerinin önünde onların ve atalarının yaşadığı topraklara yerleşiyoruz.”
Özel İçerik
Bu içerik sadece gazeteye abone olan okuyucular içindir.Yazının devamını okumak için gazetemize abone olmak ister misiniz?