DEMET CENGİZ
Gazeteci – yazar
(Edirneli Cemal, 13) Bana Türk düzenli birliklerinden bir subayın yazdığı ve karşılaşacağı herkese onu öven bir mektup gösterdi: “Yaşı küçük olsa da erkek gibi savaşmıştır ve hemşehrilerinin takdirini hak etmiştir. Bir kez başından, bir kez de sol kalçasından olmak üzere iki kez yaralanmıştır.”
Yukarıdaki satırlar tam 104 yıl önce yazılmış ancak yazıldıktan doksan yıl sonra basılabilmiş ‘Bilinmeyen Türkler’ isimli kitaptan…
Philadelphia’da yayımlanan ‘Public Ledger’ gazetesinin 25 yaşındaki muhabiri Clarence K. Streit, Kurtuluş Savaşı’nın sürdüğü günlerde (1921) Çorum, Yozgat, Ankara, Eskişehir ve Antalya’yı da kapsayan yedi haftalık bir Anadolu seyahati yapmıştı. O yılın ocak ayında İstanbul’dan Samsun’a vapurla gitmiş, ardından Ankara’da kurtuluş mücadelesinin lideri Mustafa Kemal ile söyleşi yapmıştı. Çocuk gaziler Edirneli Cemal, Osman ve Tevfik ile de orada tanışmıştı.
Streit bu üç çocuk gaziden yayımlanmamış kitabında “Yaşları 12, 13, 13; Üç Türk Gerilla Gaziyle Görüştüm ve Etkileri Altında Kaldım” başlığı altında söz ediyor. Tevfik düşman baskınına uğradıkları ve sadece dokuz kişinin hayatta kaldığı Yenişehir muharebesini anlatmış. Osman da o sırada yaralanmış ve bir gözü kör olmuştur. Annesini Balkan Savaşı’nda, babasını Birinci Dünya Savaşı’nda kaybedince İstanbul’da bir yetimhaneye yerleştirilen Edirneli Cemal ise Osmanlı’nın başkenti işgal edilince Anadolu savunmasında yer almak için yetimhaneden kaçmıştır. İzmit’e giden Cemal daha sonra çetecilere katılmıştır. Yazının başında okuduğunuz satırlar Cemal’in iki kez yaralandığını anlatan Türk bir subay tarafından yazılmış mektuptan. Streit kitabında Cemal’in mektubu gururla gösterdiğini vurguluyor.
Kendi de bir yetim olan ve ömrü cephelerde geçen Mustafa Kemal Paşa’nın koruması altındaki üç çocuk gazi, Streit’i adeta büyüler. Onu büyüleyen diğer kişi ise kitabında hayranlıkla söz ettiği Mustafa Kemal Paşa’dır.
Streit’in Ankara’daki çocukları anlattığı “Sanırım tüm dünyada çocuklar üç aşağı beş yukarı aynı. Sıcak günlerde küçük Türk kız ve oğlanların Ankara sokaklarında birlikte ip atladığını gördüm. Camdan bilyeleri yoktu, hatta kilden yapılma bilyeleri bile yoktu. Onun yerini tutan koyunun aşık kemiklerini kullanıyorlardı” satırları dönemin yoksulluğunu da gözler önüne seriyor.
Kitap yazıldıktan doksan yıl sonra Heath W. Lowry’nin editörlüğünde Türkiye’de basılıyor. Yazıldığı yıllarda ABD’deki veya İngiltere’deki tüm yayınevleri kitabı basmayı reddetmiş. Nedeni önyargıyla geldiği Anadolu’da Türklere hayran kalan genç muhabirin, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulacağını dile getiren ilk kişi olması ve Mustafa Kemal’i, ABD’nin kurucusu George Washington’a benzetmesi. Streit, Mustafa Kemal için “Çok az insan, beni bu Türk Washington’unun etkilediği gibi etkilemiştir. Hangi ülkede olursa olsun iz bırakırdı” satırlarını kaleme almış.
Streit’in bir önemi de Mustafa Kemal, Büyük Millet Meclisi Başkanı seçildikten sonra onunla söyleşi yapan ilk yabancı gazeteci olması… Büyük Millet Meclisi… Egemenliği kayıtsız şartsız millete veren Meclis…
Peki sadece bu üç çocuk mu? Hangi birinin adını analım?
Maraş’ta Fındıklıoğlu İbrahim, Sait Yalçın, Kısakürekzade Şahap, Etlioğlu Ahmet Duran, Bombacı Ahmet, Şekerci Ökkeş ve Çuhadar Ali… Bu çocuklar ya vatanın kurtuluşu için canını verdi ya da gazi oldu.
Bu çocuk kahramanların isimlerini okurken bakarım: Soyadı varsa gazidir, soyadı yoksa ve bir lakapla anılıyorsa…
Tokat’tan Çanakkale’ye giden ‘Hey On Beşli’lerimiz oldu bizim.
Cepheye gidip dönmediği için mezun vermeyen okullarımız oldu bizim.
Yalın ayak, üstü başı yırtık cepheye koşan çocuklarımız oldu bizim.
Kurtuluşun çocuk kahramanları…
Bugün bu ülkede varlığımızı, çocuğu – yaşlısı canı pahasına milli mücadeleye girişmiş insanlara borçluyuz. Cam veya kil bilyesi bile olmayan, aşık kemiğiyle oynayacağı yaşta canını feda eden çocuklara mahcubuz.
Bir tek onlara mı? Milli iradeyi ve seçme – seçilme hakkını yok sayan ‘19 Mart’a karşı ayaklanıp orantısız şiddete uğrayan, haksız yere tutuklanan, kötü şartlarda hapis tutulan çocuklarımıza mahcubuz. Gezi’nin çocuklarına mahcubuz. Türkiye Cumhuriyeti’nin laik, demokratik bir hukuk devleti olarak kalması için mücadele etmiş her devrin çocuklarına mahcubuz. Küçük yaşta ülkenin siyasi ve ekonomik sorunlarını dert edinen, okulda aç kalan, atanan kayyımlarla belediyelerin yemek yardımından mahrum bırakılan çocuklara mahcubuz.
Ve eğer sesimiz çıkıyorsa gençler, çocuklar ve henüz doğmamış olanlar için…
İnsan galiba bazen sadece evlat olmak istiyor. Bir annenin kuzusu, bir babanın yavrusu olmak istiyor.
Bir çocuk her zaman sadece çocuk olmalı, başka hiçbir şey olmak zorunda kalmamalı. Alın teri bir tek oyun oynadığında akmalı. Ayak tabanları sadece yaramazlıktan zonklamalı. Yaraları bir tek haylazlıktan kaynaklanmalı. Gözyaşları yalnızca mutluluktan akmalı.
Mehmet Akif “Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmasın” demişti ya…
Bir daha hiçbir çocuk kahraman olmak zorunda kalmasın.