YAŞAR ÖZTÜRK
“Ulus, ne tek bir soyun soy olarak birliğidir, ne de soyların birliği. Burada, olsa olsa, “soy”ların eridiği bir kaynaşmadan söz edilebilir ve ulus, bir soyun öteki soyu ya da soyları zorla asimile ettiği (özümsediği, içine soğurduğu) bir birlik değil, her soyun, gelişmenin doğal sonucu olarak soy kabuğunu çatlattığı, soy kabuklarından kendini yalıttığı, ulus birliği içinde, özgür olarak kaynaştığı, ulusa dönüştüğü ya da dönüşmesi gerektiği birliktir. Birbiriyle çatışan soyların birliği değil. Soyların birbirini yutması ya da bir soyun kendi içinde öteki soyların eritmesi de değil. Özgür kaynaşma.”
Muzaffer İlhan Erdost (1)
Küllerinden doğmasına önderlik ettiği Türkiye’de bu “özgür kaynaşmayı” sağlayan Mustafa Kemal, Fransız Devrimi’nin dünyaya sunduğu insan, yani yurttaş olmanın yanında ulus olmanın bilincindeydi. Birden doğuyordu “birey” de “birlik” de. Kökeni Arapçada otlatılan hayvan sürüsü anlamına gelen (raiyyet) reayadan, ümmetten ulusa; cemaatten topluma; kulluktan – tebaadan yurttaşa dönüşümü sağlayan Atatürk’ün amacı yönetime katılımın sağlanması yani egemenliğin kayıtsız koşulsuz milletin oluşunu gerçekleştirmekti.
Özel İçerik
Bu içerik sadece gazeteye abone olan okuyucular içindir.Yazının devamını okumak için gazetemize abone olmak ister misiniz?