LUIS ALBERTO REYGADA / Gazeteci
Özgürlükçü Simón Bolívar (1783-1830), Latin Amerika’yı bağımsızlaştırmak için birleştirmeyi hayal etmişti. 1991 yılında Buenos Aires, Brasillia, Asunción, ve Montevideo bir araya geldi ama amaçları faklıydı: Pazar büyüklüklerini artırmak… Aynı yılın 26 Mart günü, dört ülkenin muhafazakâr hükümetleri, Güney Ortak Pazarı’nı (İspanyolca kısaltması Mercosur, Portekizce kısaltması Mercosul) oluşturan Asunción Anlaşmasını imzaladı. Hedef neydi? “Değişen uluslararası ortama” uyarlanmış, “başarılı bir uluslararası katılım sağlamak” için “makroekonomik politikaların koordinasyonu” ve “ekonomik sektörlerin daha iyi tamamlayıcılığı” yoluyla dört yıldan daha az bir süre içinde ortak bir ekonomik alan yaratmak. (1)
“Uluslararası ortam” bir değişimin eşiğindeydi. 1990’ların başında havanın rengi kırmızı değil dolar yeşiliydi. Sovyet blokunun çöküşü, ABD’nin ve neoliberal modelin zaferini ortaya koyuyordu. Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü (NATO) Genel Sekreteri, 16 Temmuz 1990’da Moskova’da yaptığı bir konuşmada, “verimli piyasa ekonomilerine geçiş” zamanının artık geldiğini açıklamıştı. Tek kutuplu olmayı vaat eden yeni küresel denge; siyasi kararların, serbest ticareti destekleyen Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu (IMF), Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Anlaşmaları Sekretaryası (GATT) gibi kuruluşlar tarafından şekillendirilen “ekonomik hukuka” tabi olmasını dayatıyordu. Latin Amerika’daki borç tuzağı, ekonomik büyümenin “kayıp on yılı” pahasına kapandı. Artık “Washington Konsensüsü’nden” ilham alan politikalara (özelleştirme, düzenlemelerin gevşetilmesi, kamu yatırımlarının azaltılması vb.) geçiş zamanı gelmişti. Bu politikalar, kalkınmacı bölgeselleşme döngüsünden (1950-1980) farklı bir döneme geçiş anlamına geliyordu.
Özel İçerik
Bu içerik sadece gazeteye abone olan okuyucular içindir.Yazının devamını okumak için gazetemize abone olmak ister misiniz?