AYKUT KÜÇÜKKAYA
Tarih: 28 Şubat 2013… Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu, Taksim Gezi Parkı’na yapılması planlanan Topçu Kışlası’na onay veriyor. Ve aynı gün Taksim Platformu’ndan Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Betül Tanbay şu açıklamayı yapıyor:
“Postmodern sivil bir darbe. Yine bir 28 Şubat, ne değişti? Taksim’deki kışla projesi Başbakan’ın 28 Şubat takıntısıyla, başarısız bir şehircilik uygulaması olarak mı tarihe geçecek? Yüzde 50 gibi bir oyla seçilen iktidarın bu anlayışı Türkiye için felakettir. Muhalefeti de uyarıyorum. Bu aslında yapılacak Anayasa’nın zihniyetini de gösteriyor. Kararın 28 Şubat’a denk getirilmesi, referandum gibi bir kararın 12 Eylül’de yapılması AKP’nin intikam zihniyetinin göstergesi. İktidarın bu anlayışı Türkiye için bir felakettir…”
Gezi Direnişi’nde yaşamını yitiren gencecik insanları düşündüğümde hep aklıma direnişten üç ay önce kamuoyuna yapılan bu açıklama gelir.
Sahi!..
Şimdilerde Akbelen’de yaşananları anlamak için Gezi Direnişi’ni iyi analiz etmeniz gerekiyor. Örneğin birileri 10 yıl önce “iktidar bu Gezi Direnişi’ni hiç anlayamadı ya da anlamak istemedi” diyor! Oysa iktidar Gezi Direnişi’ni çok iyi anlamış, neredeyse birinci gününden itibaren bir gerilim stratejisi için bilinçli bir biçimde anlamazlıktan gelmişti.
O yüzden direnişi polis şiddetiyle bastırdı, ölümler yaşandı. Çünkü “Taksim’de o genç yüreklere yenilmek” AKP’yi seçmenin gözünden düşürebilirdi!..
Siz zannediyor musunuz ki Erdoğan “camiye ayakkabıyla girdiler, bira içtiler, türbanlıları taciz ettiler” söylemlerini boşu boşuna söyledi!..
Amaç belliydi: Dinci söylemlerle Gezi Parkı Direnişi, “ideolojik eylem” diye karalanacaktı…
Neredeyse tüm duyarlı kesimlerin kınadığı polis şiddeti tam siper savunulacaktı. Bunu da dönemin Başbakan’ı Erdoğan üstlenecekti. Öyle ki “Polis kahramanlık destanı yazdı” denilerek şiddet meşrulaştırılacaktı…
“Yüzde 50’yi zor tutuyorum” söylemiyle Erdoğan kutuplaşmanın lideri olacaktı.
“Onlar milyonlarca twit atsınlar tek bir besmelemiz oyunları bozdu” söylemiyle halkı bir seçim yaparcasına “biz – onlar” ayrımına tabi tutacak kamplaşmanın mimarı olacaktı…
Ne de olsa onlar çapulculardı!..
İşte o “çapulcular” tam 10 yıl sonra bu kez Akbelen’de direniyorlar. Ve karşılarında aynı iktidar, aynı söylemler var!..
İliklerine kadar “Gezi korkusu” yaşayan siyasi iktidar tüm dünyaya ders veren Gezi ruhunu, Akbelen’de de anlamazlıktan geliyor…
Onlar ne kırmızılı kadını anlamıştı ne de Duran Adam’ı!..
Şimdilerde de Akbelen’de torunuyla bir ağaca sarılan babaanneyi anlamıyorlar!..
2013’te insanların üzerine TOMA’lardan kimyasal gazları sıkarak Türkiye ve dünya direniş tarihine geçen olayları bastıracağını zanneden Saray iktidarı şimdi de köylülere biber gazı sıkıyor…
Akbelen’de köylüler korku duvarlarını yıkıyor. Ağaçları için, çevresi için direniyor. Tüm Türkiye’nin gözleri önünde büyük bir doğa katliamı yaşanıyor. On binlerce ağacı kesen yandaş şirketlerin, bu şirketleri destekleyen iktidarın köylüleri “yendiği” Saray medyasında yazılıp, çiziliyor.
Ne var ki tarih sanatçı Alpay’ın, Gezi’de öldürülen Ethem Sarısülük için bestelediği ağıtta olduğu gibi yazılıyor…
“Bir dost kurşunu beynimde
Yok artık direnecek gücüm
Tamam tamam ben yenildim, siz yendiniz
Ama ben kazandım, siz kaybettiniz!”