NEBAHAT KOÇ
Konstanz Gölü (Bodensee), Almanya’nın en büyük, Orta Avrupa’nın da üçüncü büyük gölü. Bavyera eyaletindeki göl, Almanya, İsviçre ve Avusturya’da kıyısı olmasıyla oldukça istisna ve özel. Bu üç ülkeyi birleştiren Konstanz Gölü’nün çevresindeki kentler ve adalar da çok popüler. Turistlerin ilgi odağındaki bu tatil yöresine güney Almanya’nın Rivierası da deniyor.
Ben de bu gölün en gözde adalarından Lindau Adası’nı gezdim. Ada, 70 hektarlık alanıyla Konstanz Gölü’nün ikinci büyük adası. Geçmişi 13. yüzyıla kadar uzanıyor. Ihlamur ağaçlarının büyüdüğü ada olarak tarihte yerini almış. Şehrin armaları ve mühürlerinde, ıhlamur ağacı veya ıhlamur yaprağı yer alıyor.
Adanın nüfusu 2 bin 600 gibi çok düşük olsa da Akdeniz ülkelerini aratmayan tatil atmosferiyle yılda yaklaşık 1.5 milyona ulaşan misafiri ağırlıyor. Günübirlik misafirleri kadar uzun süreli konaklamalı tatil bölgesi olarak da tercih ediliyor. O nedenle adada çok sayıda otel bulunuyor.
Turistlerin adeta akın ettiği Lindau Adası keşfi için sabırsızlanıyorum. Adadaki tren istasyonundan dışarıya adım atar atmaz karşımda sıra dışı etkileyici bir manzara…. Dünyaca ünlü liman girişinde, devasa Bavyera Aslan heykeli ile deniz feneri tüm heybetiyle sizi selamlıyor. Bu görsel şölen adanın keşfi için heyecanınızı daha da artırıyor. İstasyon ile liman arası 50 metre gibi çok yakın bir mesafe olunca soluğu hemen limanda alıyorum.
Konstanz Gölü’nün tamamındaki en güzel liman girişi olarak kabul edilen bu büyüleyici panoramik manzaranın ilk şokunu atlattıktan sonra hedefim aslan heykeli ile deniz fenerinin yanına gitmek… Oldukça kısa bir mesafe. Dev eserlere doğru kordonda yürürken renkli sivri çatısıyla dikkat çeken Mangturm yolumu kesiyor. Bu kule, 12. yüzyıldan kalma Orta Çağ şehir surlarının bir parçası olarak inşa edilmiş. Başlangıçta bir asma köprü ile erişilebilen kare taş bina, 20 metre yüksekliğinde ve 91 basamaklı. Tarihi kule de limanı çekim merkezi yapan başka bir yapı. Önünde canlı müzik yapanlar, hemen karşısında art arda sıralanmış kafelerde oturanların müzik eşliğinde müthiş göl manzarasının keyfini çıkaranlar… Tüm bunlara tanıklık ettikten sonra yoluma devam ediyorum.
Dev eserleriyle göz kamaştıran bir liman
Ve artık Lindau’nun simgesi aslan heykeli ile deniz fenerinin yanına gidebileceğim surlardayım. Turistlerin de ilk durağı olunca doğal olarak kalabalık bir nokta. Ama öncesinde bu panoramik manzaranın keyfini çıkarıyorum. Karşımda uçsuz bucaksız bir göl ile karşı kıyılar… Özellikle zirvesi karlarla kaplı İsviçre Alpleri yağlıboya bir tablo gibi… Sağ tarafta daha yeşil dağlarıyla Avusturya. Çarşaf gibi göl, sık sık diğer kent ve adalar ile İsviçre’den gelen – kalabalık turist gruplarını taşıyan – vapurlarla hareketleniyor. Büyüleyici görselliğin dışında, bulunduğunuz noktanın ayrı bir ülke, seyrettiğiniz karşı kıyıların farklı iki ülke olması da sıra dışı bir deneyimdi.
Nihayet Bavyera aslan heykelinin yanındayım. Gerek yüksekteki konumu gerek boyutlarıyla ‘bu kez gölün kralıyım’ mesajını veren heybetli aslan, Münihli profesör Johann von Halbig’in eseri. 1856 yılında Kelheim kumtaşından yapılmış. 6 metre yüksekliğinde ve yaklaşık 50 ton ağırlığında. Aslan’ın karşısında yine tarihi deniz feneri…
Konumlarıyla birbirini selamlıyorlar. 36 metre yüksekliğindeki fener de 1853 ila 1856 arasında dalgakırana karşı inşa edilmiş. Cephesinde saat bulunan fenerin zirvesine 139 basamakla çıkılıyor. Deniz fenerinin bir diğer özelliği de Almanya’nın en güneyinde yer alması. Bu iki eser adanın simgesi. Limanda bu eserlerin tarihi fotoğraflarına da yer verilmesi hoş bir katkı sunuyor.
Bu arada bu iki eserlerin hemen yanında biraz daha yüksekte yeşillik bir alan göze çarpıyor. Roma tepesi de denen bu alanda Jakopsapelin bulunuyormuş. Ancak 1812 yılında yıkılmış. Seyir terası gibi şimdi bu yeşillik alanda insanlar banklarda oturarak manzaranın keyfini sürüyor.
Orta Çağ eserleri
Bu güzellikleri sindirdikten sonra adanın içlerine doğru ilerliyorum. İlk olarak karşıma şehir kilisesi Stephankirche çıkıyor… Burası Kirchplatz… 1840 yılında yapılmış Neptün çeşmesinin süslediği bu küçük meydanın kafeleri de yine keyif yapan misafirlerini ağırlıyordu. Hediyelik eşya satan küçük dükkanların da olduğu dar sokaklarda ilerlerken adanın kalbinin attığı Maximilianstrasse’deyim… Uzun bir yaya caddesi… Kafelerin, dondurmacıların ve mağazaların art arda sıralandığı cadde oldukça hareketli… Adanın bu merkezi Orta Çağ eserlerine ev sahipliği yapmasıyla da öne çıkıyor.
Yaklaşık bir kilometrelik caddenin en başına doğru yürürken göz alıcı mimarisi ve sarı rengiyle heybetli bina kendisine çekiyor. Üzerindeki heykelleri, saati ve eserleriyle dikkat çeken bu gösterişli bina eski ana postane. Binanın zemin katında ikonikleşen Marilyn eserli sergi afişi uzaklardan kendisini gösteriyor. O yöne doğru adımlarım hızlanıyor. Inselbahnhof’taki (ada tren istasyonu) bu bina bugün sanat müzesi… Buradaki Andy Warhol sergisi gezimin bir hediyesi gibiydi. Sergiden aşağıda ayrıca bahsedeceğim için gezimize devam edelim.
Hırsızlar kulesi
Sonrasında müzeye arkamı vererek, devam ediyorum caddeleri arşınlamaya. Ve hemen Schrannenplatz’a çıkıyorum. Karşımda çizgi filmden çıkmış gibi eğlenceli görünümüyle bir kule. Bu yapı da Diebsturm. Üst kısmı renkli tuğlalarla yapılmış, beyaz renkli köşeli kule, 1830’lu yıllarda inşa edilmiş. Çapı sekiz metre, yüksekliği 35 metre olan kule önce gözetleme sonra da hırsızlar kulesi olarak kullanılmış. Kulenin hemen yanında eski çam dökümhanesi ile Peterskirche yer alıyor.
Belediye binası çekim merkezi
Tekrar Maximilianstrasse’ye dönüyorum. Cadde ortasında, gerek renkliliği gerek üzerindeki tarihi güneş saati, heykeli, ahşap merdiveni ve motifleriyle göz kamaştıran tarihi bir bina. Bu yapı, adanın en önemli eserlerinden olan eski belediye binası. Turistlerin önemli uğrak noktalarından olan ve her detayı bol bol fotoğraflanan bu yapı da 1422 ila 1436 yılları arasında inşa edilmiş. Gotik tarzdaki binanın üzerindeki çalışmalar 14 yıl sürmüş. Tarihi binanın zemin katında bugün eski imparatorluk şehir kütüphanesi bulunuyor. Yine bina tüm gölün en iyi korunmuş gotik salonuna da ev sahipliği yapıyor. Binada halen düzenli olarak belediye meclisi, toplantılar ile resepsiyonlar yapılıyor. Ancak halka açık değil. Tarihi belediye binasının hemen yanında ise kırmızı rengiyle yeni belediye binası konumlanmış.
Sonrasında da bu gösterişli eski belediye binasının arka tarafına geçiyorum. Binanın arka kısmı da görülmeye değer. Ön yüzü gibi aynı güzellikte. Burası da ayrı bir meydana; Reichsplatz’a açılıyor. Bu meydandaki Lindaviabrunnen çeşmesi de adanın en güzel ve görkemli çeşmesi olarak meydanı süslüyor. Münihli heykeltıraş Wilhelm Rümann tasarımı olan kırmızı renkteki çeşme Bavyera Kralı ll. Ludwig’in saltanatının 20. yılı için yapılmış ve 1884 yılında açılmış. Çeşmenin tepesindeki başında tacı, bir elinde ıhlamur dalı diğer elinde kürek tutan heykeli dikkat çekiyor.
Lindau Sanat Müzesi ve Andy Warhol sergisi
Gelelim adanın misafirlerine olan hediyesine. Adanın sanat müzesi her yıl özel bir sergiyi ağırlıyor. Kunstmuseum Lindau, bu yıl ki özel sergisini pop art kralına ithaf ederek Andy Warhol’n Stars & Staries adlı sergisine (Yıldızlar ve Hikayeler) ev sahipliği yapıyor. Sergiye denk gelip, gezmem büyük sürpriz oldu.
Müzenin giriş kapısındaki ikonikleşen Marilyn eserli sergi afişi uzaklardan dikkat çekiyor. Bununla birlikte müze binasının hemen önünde, Warhol’un eserlerini yaptığı çorba kutusuna benzetilen bir varil üzerinde Andy Warhol Sergisi yazılması da oldukça çarpıcıydı. Sergi duyurusu olarak ince düşünülmüş bir tasarım.
Tarihi binaya girişte danışmadaki görevliler karşılıyor sizi. Sergiden fotoğraf ve video çekilmesinin yasak olduğu uyarısından sonra siyah kalın kadife perdelerin arasından sergi salonuna giriyorum. 20. yüzyılın önemli sanatçılarından kabul edilen Warhol’un günlük yaşamdan süperstarlara kadar renkli çarpıcı kült eserleri art arda sıralanmış. Özel koleksiyonlardan ve sanat vakıflarından alınan yaklaşık 100 eserlerin yer aldığı sergide, ünlü serigrafi baskılarına yer verilmiş. Aralarında ikonikleşen ‘Marilynler’ eseri on renk varyasyonunun tümü ile efsanevi çorba kutularının yer aldığı eserler görülmeye değerdi. Ada keşfimi taçlandıran bu serginin 15 Ekim 2023’e kadar devam edeceğini hatırlatayım.