AHMET AKIN
Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı
Türkiye’yi 1970’li yıllarda “Halkçı Belediyecilik” kavramıyla tanıştıran Cumhuriyet Halk Partisi, 31 Mart 2024 yerel seçimlerinden sonra kazanılan önemli başarıyı bu kez “21. Yüzyılda Yeni Nesil Kamucu ve Halkçı Belediyecilik” yaklaşımıyla taçlandırmaya hazırlanıyor.
Halkçı belediyecilik anlayışı ülkemizin ihtiyaç duyduğu yerel yönetim vizyonundan ve Türkiye demokrasisinin geleceğinden ayrı düşünülemez. Çok açık ki halkçı belediyecilik anlayışının hayat bulması, belediyelerin faaliyetlerinin etkili, verimli ve demokratik bir biçimde gerçekleştirmesini ve Türkiye siyasetinin dönüşümünü sağlar. Bu anlayışla birlikte yerel yönetimler kamu yararı gözeten, hukuka saygılı, zengin ve demokrasisi gelişmiş bir sistemle buluşur; belediyelerin faaliyetleri daha şeffaf, yetkileri daha geniş, finansal kabiliyetleri de daha yüksek hale gelir.
Halkçı belediyecilik anlayışına uygun olarak yurttaşlar belediyeye yakın oldukça aldıkları hizmetler kolaylaşır, hizmet maliyetleri düşer, yerel kalkınma süreci hızlanır ve yerel istihdam güçlenir. Bu yaklaşım aynı zamanda iktidarda hangi parti olursa olsun, vatandaşların en iyi hizmeti en kolay ve en düşük maliyetle alabilmesinin yolunu da açar.
Ancak uzunca bir süredir halkçı belediyecilik anlayışından uzaklaşıldığı için merkez – yerel dengesi merkezin lehine bozulurken, yerel yönetimlerin yetkileri daraltıldı, sosyal belediyecilikten, kamucu ve halkçı bir yaklaşımdan uzaklaşıldı. İzlenen bu neoliberal belediyecilik anlayışı, vatandaşların belediye hizmetlerini daha yüksek maliyetle almasına neden oldu.
31 Mart’la başlayan yeni dönemde bu anlayışı değiştirmek, siyasi çekişmeleri devre dışı bırakarak bütün vatandaşlara ayrımsız hizmet verir, kentin ihtiyaçlarına uygun bir yönetimi hayata geçirir, vatandaşların hayatını kolaylaştırırken, yaşam kalitesini ve hizmetleri de artırır. Bunun ilk adımı da vatandaşlara en yakın hizmet birimi olan belediyelerin yetki alanının genişletilmesi ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesidir.
31 Mart 2024’te tam 74 yıl sonra Balıkesir’de Büyükşehir Belediyesi’ni kazanan bir ekip olarak, rekabet gücü yüksek, dünyayla entegre olmuş, sürdürülebilir bir kalkınma anlayışına sahip, kısıtlı kaynakları en verimli şekilde kullanan, yaşam kalitesi her geçen gün biraz daha artan bir Balıkesir için yola çıktık.
Yaşanabilir kentler, sosyal ve ekonomik olarak işlevleri güçlü, çevreye duyarlı, ulaşım bağlantıları güçlü olduğu, yaşlı, engelli ve çocukların hizmetlere kolay erişebileceği kentleri ifade etmektedir. Tarihe saygı duyan, gelecek kuşaklara sağlıklı yaşam alanı sağlayan, geçmiş ile gelecek arasında bir köprü niteliği taşıyan kentleri tanımlamaktadır. Dolayısıyla, Yaşanabilir kent aynı zamanda sürdürülebilir kenttir.
Sürdürülebilir, erişilebilir, güvenli, yeşil politikalara uyum gösteren, eğitime, sağlığa, barınmaya ve kültürel aktivitelere kolay ulaşım anlamına gelen “yaşanabilir kent” kavramı, bütün dünyada ortak bir kabule dönüştüğü için, belediyelerin sadece yol, su, altyapı, imar ve planlama gibi klasik hizmetlerle sınırlı olmadığı; kentleri kalkındırmanın ve yaşam kalitesini artırmanın da belediyelerin asli görevi olduğu bir dönemde yaşıyoruz.
Balıkesir tam olarak bu yaklaşımı hızla hayata geçirebilecek bir kent olma potansiyelini taşıyor. Çünkü Balıkesir, hem tarım, hayvancılık, turizm, ticaret ve hizmet sektöründe yüksek potansiyeliyle hem de doğası, denizi, termal kaynakları ve sakin ve huzurlu yaşam olanağı sunan yapısıyla “yaşanacak şehir” sıfatını tam anlamıyla hak ediyor.
Bu hak edişin bir ayağını çevremizi, havamızı, suyumuzu, ormanımızı, börtümüzü, böceğimizi koruyarak “sürdürülebilir kentsel gelişmeyi” sağlamak, diğer ayağını “katılımcı, demokratik bir yerel yönetim modeli oluşturmak ve dayanışma ruhu içinde birlikte yaşam kültürünü geliştirmek” oluşturuyor. Bu hedefe ulaşmak Balıkesir’i hem Türkiye’de hem de dünyada marka haline getirecek.
İlk beş yılın sonunda böyle bir Balıkesir, yüksek yaşam kalitesine sahip, dünya ile rekabet eden, ihracat odaklı, yüksek teknolojili ve marka değeri yüksek ürünlere yoğunlaşan, iklim değişikliğine ve afetlere karşı dirençli, yenilikçi, tarımda, turizmde, kültürde, teknolojide öncü bir kent haline gelir.
Balıkesir Dönüşüm Kongresi
100 yıl önce Anadolu’nun düşman işgalinden kurtuluşuna önderlik eden ve Kuvâyı Milliye ateşini yakan Balıkesirliler olarak cumhuriyetin ikinci yüzyılında da Türkiye’nin gelişimine önderlik edecek vizyona, ruha ve enerjiye sahip olduğumuza inandığımız için, göreve gelir gelmez demokratik kitle örgütleri, akademi ve iş dünyası temsilcileriyle birlikte Balıkesir Dönüşüm Kongresi’ni düzenledik, iki gün boyunca kente ve bölgeye dair yaşamsal önemde olan konu başlıklarını konuştuk. Balıkesir’e dair fikri olan, hayali olan her vatandaşımıza alan açtık. Aralarında sivil toplum örgütleri ve kamu kurumları temsilcileri, akademisyenler ve muhtarlarımızın bulunduğu 600’den fazla katılımcı, Balıkesir’e dair düşüncelerini ifade ederek katılımcılığı ve çok sesliliği yarattı. Çalışma gruplarında konuşulanları ve yazılanları sistematik bir şekilde deşifre ederek tematik raporlar oluşturduk. Yapılan bu kapsamlı kongreyi kitaplaştırarak Balıkesir’in geleceğine dair bir perspektif ortaya koyduk. Bu perspektifi de bir çağın kapandığı, dijital çağla uyumlu, kamucu ve halkçı belediyecilik üzerine kurduk.
Günümüzde kentler ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamın merkezi haline gelmiş bulunuyor. Kentler, üretim ve pazar olma işlevlerini yerine getirirken; ürettikleri katma değer, sektörel dağılım, iş gücünün niteliği, istihdamın yapısı ve potansiyel gelişme alanlarının belirlenmesi hususlarıyla da öne çıkmaktadır.
Kalkınma, ülkemiz için özel sektörün inisiyatifine bırakılamayacak kadar hayati bir konumda olduğu için kamunun müdahalesini kullanarak bilimin ışığında planlamayı öne çıkartmamız gerekiyor.
Kamunun piyasayı düzenleyici ve denetleyici işlevlerinin yanı sıra; bölgeler arası gelişmişlik farklılıklarını giderme, teknolojik ilerleme ve kalkınma politikaları gibi alanlarda aktif rol üstlenmesi gerekmektedir.
21. Yüzyılı şekillendirmeye aday olan yeni kamuculuk bir bahçıvan titizliğinde hareket ederek, adil bir bölüşümü sağlamak için eşitsizliklerle mücadele adına ekonomiyi ve kent yoksulluğunu sistemsel olarak en baştan tasarlamalı, yeni kamuculuk üzerine bina edilen kolektif bir kalkınma modelini tarif etmelidir.
Bu “tarif” adil bölüşüme odaklanan kapsayıcı bir dayanışma ekonomisine dayanan, üretim faktörlerinin verimliliği ve planlama temelinde yeni bir yönetim anlayışına sahip, yeni teknolojilerle ihracat karmasını dönüştürmeyi önceliğine alan, çalışmayı ve üretmeyi yeniden toplumun en yüksek değeri haline getirecek çağın ruhunu taşıyan yeni bir anlaşmadır.
Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında bu hedefleri halkçı ve kamucu bir belediyecilik anlayışıyla hayata geçirmek, sosyal adaleti ve kolektif kalkınmayı gerçekleştirmek mümkün. Biz bunu başarmak için yola çıktık…